Doğru bildiğim her şeye karşı beslediğim aşk ne
kadar büyükse, haksızlığa karşı hissettiğim öfke de o kadar kuvvetli…
“İnsanlığı bütün olarak ne kadar seviyorsam, tek tek
insan olarak o kadar sevmiyorum.” diyor ya Dostoyevski, işte öyle sevmiyorum sizi.
Hayır, anlıyorum zaten sahtekar iyilikleriniz var; ancak kötülük yaparken bile içten değilsiniz artık ona
üzülüyorum.
Sinirleri ve beyni
besleyen o kan, neremizde coşuyor da bu kadar çirkin olabildik? Ben bir türlü cevap
bulamıyorum.
Sorun şu:
“Ali” adında bir arkadaşımız,
herkes gibi metroya biniyor. O gün, -yazın herkesin kullandığı bir ürün olarak,
giyilmesine neden bu kadar şaşırdığımıza anlam veremediğim- terlikleriyle, boş bulduğu koltuğa yerleşiyor
ve -benim de toplu taşıma araçlarında
sıklıkla vaktimi boşa geçirmemek amacıyla uyguladığım yöntemlerden biri- kitap okumaya
başlıyor. Gayet sıradan olan bu olay, nedense insan olarak evrimini
tamamlayamayan mutantlarımızdan birine çok enteresan geliyor ve hayvanat
bahçesinde maymun görmüş gibi telefonunu cebinden çıkarıyor, Ali’nin
fotoğrafını çekiyor, altına da şöyle not düşüyor: “entel olcam kız tavlıcam diye kendini yırtan izban kekosu :d terliklerine bayıldım :*"
Buraya kadar her şey
zaten içler acısı. Peki, beni öfkelendiren bu mu? Hayır… İzin verin anlatayım.
İnsan, evrimini
tamamladığında, biyolojisinin ona hediye ettiği, duyu organları gelişmiş olarak
yoluna devam eder. Hal böyle olunca; kırılabilir, üzülebilir, bunu çok yoğun
hissettiği durumlarda ağlayabildiği gibi izahat verme ve durumunu açıklama
yöntemine başvurabilir.
Hikayemize dönersek… Ali de
onu tanımayan birinin hakkında düşündüklerini okuyunca ve çoğu insanın da bu
çirkin yorumdan haberdar olduğunu öğrenince, kırılmış olacak ki, kendini tanıtmış. Daha doğrusu,
neden terlik giydiğini ve neden kitap okuduğunu açıklamak zorunda bırakılmış ve
şöyle demiş “Arkadaşlar fotoğrafta ki şahıs benim ve hiç utanmıyorum karşımda
oturmuş olan kıza veya çevremde hiç kimsenin namusuna bakmadığım için... Evet,
ben cebi çok zengin bir insan değilim hatta ilkokul 6 sınıf terkim annem babam
ayrı toplumun huzurunu kaçıran soytarı olmadım utanıyorum...
Çalmıyorum çalışarak kazanıyor param yettiğince kitap almaya kütüphaneye gitmeye çalışıyorum çok utanç duyuyorum böyle bir insan olduğum için...
Elbisem kirli terliğim bindiğim metroya uygun değil işte zihnimi kirletemiyorum utanıyorum. Ama her ne olursa olsun bana kitaplar böyle olmayı öğretti insan olmayı hayvanlaşıp çevremi kirletemiyorum üzgünüm utanıyorum...”
Birincisi, bu bir fakir
edebiyatı değildir. Edebiyatın zengini ve fakiri yoktur. İkincisi, “ulan o
kadar kitap okuyorsun, bari noktalama işaretlerini doğru yaz” yorumu yapanlar
için; size ağzımla gülemedim maalesef. Çocuk zaten diyor ki, ben kendimi
geliştirmeye çalışıyorum; okumak istedim, okuyamadım. Ama tabi ki biz ne
yapıyoruz? Asla okuduğumuzu anlamıyoruz... Evet, ben de editörüm, kitap
yazıyorum ve noktalama işaretlerinden tut da –ki ve –de ayrımlarına kadar hiç kafama
takmıyorum. Çünkü kurallardan hoşlanmıyorum. Önemli olan noktayı nereye
koyduğum değil zaten, gerçekten noktayı hangi konu üzerine koyduğum, meseleyi bu
okuduğunu bile anlamayanlara, anlatıp anlatamadığım ki o pasajda noktalama işaretlerinden daha fazla dikkat çeken kelimeler var. Üçüncüsü, “demagoji,
ajitasyon... arabesk ne ararsan var amk insanımızda. hemen de yapıştırmışlar
"yüreği zengin" sıfatını. oğlum ne mal, ne duygusal adamlarsınız ya. o
elemanın fotoğrafını çeken şahıs peşin hüküm yaparak taşak geçmiş, siz de yine
aynı peşin hükümle kolluyorsunuz. üf çok salaksınız.” yorumunu yazanın bu
terimleri kimden duyup bize geri ilettiği konusundaki merakım. Zira son cümlesi
aynı havayı soluyamayacağımız konusunda beni baya aydınlattı…
Hulasası, bu fakirlik
meselesi yıllardır hepimizin meselesi… Oturmuş olan rejimin alçaklığı, insan
kalbinin satılmışlığı ve kokuşmuşluğu hepimizin meselesi… “Ayakkabı alacak
parası mı yokmuş? Bırakın bu fakir ayaklarını. Mevzu sadece terlik.” yorumunu yazan
dangoz, düşünür de üzülür müsün bilmem; ama ayakkabı alacak parası var. Lakin Ali,
ayakkabı değil de kitap alıyor…
Yazık! Dünya ne kadar
uzak bizden ve ne kadar az tanıyorsunuz insanları… Elitist ve taklitçi bakış
açınızla sadece midemi bulandırıyorsunuz… Ama ben inanıyorum. Marx’ın dediği
gibi sadece mezardan çıkış yoktur. İnsanlık, ana rahminde... Ali ve onun gibi
insanlarla büyüyecek ve yaşayacak…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder