Sayfalar

14 Nisan 2015 Salı

Mesele terlik değil!





Öfke…

Doğru bildiğim her şeye karşı beslediğim aşk ne kadar büyükse, haksızlığa karşı hissettiğim öfke de o kadar kuvvetli…

“İnsanlığı bütün olarak ne kadar seviyorsam, tek tek insan olarak o kadar sevmiyorum.” diyor ya Dostoyevski, işte öyle sevmiyorum sizi.

Hayır, anlıyorum zaten sahtekar iyilikleriniz var; ancak kötülük yaparken bile içten değilsiniz artık ona üzülüyorum.

Sinirleri ve beyni besleyen o kan, neremizde coşuyor da bu kadar çirkin olabildik? Ben bir türlü cevap bulamıyorum.

Sorun şu:

“Ali” adında bir arkadaşımız, herkes gibi metroya biniyor. O gün, -yazın herkesin kullandığı bir ürün olarak, giyilmesine neden bu kadar şaşırdığımıza anlam veremediğim-  terlikleriyle, boş bulduğu koltuğa yerleşiyor ve  -benim de toplu taşıma araçlarında sıklıkla vaktimi boşa geçirmemek amacıyla uyguladığım yöntemlerden biri- kitap okumaya başlıyor. Gayet sıradan olan bu olay, nedense insan olarak evrimini tamamlayamayan mutantlarımızdan birine çok enteresan geliyor ve hayvanat bahçesinde maymun görmüş gibi telefonunu cebinden çıkarıyor, Ali’nin fotoğrafını çekiyor, altına da şöyle not düşüyor: “entel olcam kız tavlıcam diye kendini yırtan izban kekosu :d terliklerine bayıldım :*" 

Buraya kadar her şey zaten içler acısı. Peki, beni öfkelendiren bu mu? Hayır… İzin verin anlatayım.

İnsan, evrimini tamamladığında, biyolojisinin ona hediye ettiği, duyu organları gelişmiş olarak yoluna devam eder. Hal böyle olunca; kırılabilir, üzülebilir, bunu çok yoğun hissettiği durumlarda ağlayabildiği gibi izahat verme ve durumunu açıklama yöntemine başvurabilir.

Hikayemize dönersek… Ali de onu tanımayan birinin hakkında düşündüklerini okuyunca ve çoğu insanın da bu çirkin yorumdan haberdar olduğunu öğrenince, kırılmış olacak ki, kendini tanıtmış. Daha doğrusu, neden terlik giydiğini ve neden kitap okuduğunu açıklamak zorunda bırakılmış ve şöyle demiş “Arkadaşlar fotoğrafta ki şahıs benim ve hiç utanmıyorum karşımda oturmuş olan kıza veya çevremde hiç kimsenin namusuna bakmadığım için... Evet, ben cebi çok zengin bir insan değilim hatta ilkokul 6 sınıf terkim annem babam ayrı toplumun huzurunu kaçıran soytarı olmadım utanıyorum...

Çalmıyorum çalışarak kazanıyor param yettiğince kitap almaya kütüphaneye gitmeye çalışıyorum çok utanç duyuyorum böyle bir insan olduğum için... 
Elbisem kirli terliğim bindiğim metroya uygun değil işte zihnimi kirletemiyorum utanıyorum. Ama her ne olursa olsun bana kitaplar böyle olmayı öğretti insan olmayı hayvanlaşıp çevremi kirletemiyorum üzgünüm utanıyorum...”



Birincisi, bu bir fakir edebiyatı değildir. Edebiyatın zengini ve fakiri yoktur. İkincisi, “ulan o kadar kitap okuyorsun, bari noktalama işaretlerini doğru yaz” yorumu yapanlar için; size ağzımla gülemedim maalesef. Çocuk zaten diyor ki, ben kendimi geliştirmeye çalışıyorum; okumak istedim, okuyamadım. Ama tabi ki biz ne yapıyoruz? Asla okuduğumuzu anlamıyoruz... Evet, ben de editörüm, kitap yazıyorum ve noktalama işaretlerinden tut da –ki ve –de ayrımlarına kadar hiç kafama takmıyorum. Çünkü kurallardan hoşlanmıyorum. Önemli olan noktayı nereye koyduğum değil zaten, gerçekten noktayı hangi konu üzerine koyduğum, meseleyi bu okuduğunu bile anlamayanlara, anlatıp anlatamadığım ki o pasajda noktalama işaretlerinden daha fazla dikkat çeken kelimeler var. Üçüncüsü, “demagoji, ajitasyon... arabesk ne ararsan var amk insanımızda. hemen de yapıştırmışlar "yüreği zengin" sıfatını. oğlum ne mal, ne duygusal adamlarsınız ya. o elemanın fotoğrafını çeken şahıs peşin hüküm yaparak taşak geçmiş, siz de yine aynı peşin hükümle kolluyorsunuz. üf çok salaksınız.” yorumunu yazanın bu terimleri kimden duyup bize geri ilettiği konusundaki merakım. Zira son cümlesi aynı havayı soluyamayacağımız konusunda beni baya aydınlattı…

Hulasası, bu fakirlik meselesi yıllardır hepimizin meselesi… Oturmuş olan rejimin alçaklığı, insan kalbinin satılmışlığı ve kokuşmuşluğu hepimizin meselesi… “Ayakkabı alacak parası mı yokmuş? Bırakın bu fakir ayaklarını. Mevzu sadece terlik.” yorumunu yazan dangoz, düşünür de üzülür müsün bilmem; ama ayakkabı alacak parası var. Lakin Ali, ayakkabı değil de kitap alıyor…


Yazık! Dünya ne kadar uzak bizden ve ne kadar az tanıyorsunuz insanları… Elitist ve taklitçi bakış açınızla sadece midemi bulandırıyorsunuz… Ama ben inanıyorum. Marx’ın dediği gibi sadece mezardan çıkış yoktur. İnsanlık, ana rahminde... Ali ve onun gibi insanlarla büyüyecek ve yaşayacak… 

Hiç yorum yok: