Hadi diyelim ki; saygının ve hoşgörünün varlığının bir kemali
olduğunu bilmiyorsun peki, be adam hiç var olmamışcasına kendi kafana göre bu
şekilde yaşayabileceğini nasıl düşünüyorsun? Hangi akla hizmet ettin de bu yaşa
kadar bu süfli düşünceyle geldin merak ediyorum?
Hayır, bu kadar kızıyorum; çünkü Schopenhauer ile beni boşanma
noktasına getirdiniz. Tutturmuş yaşama isteğinin yönlendirmesiyle kötülüğe
tahammül edilebilir Güzin, yapma etme… Ama kusura bakmasın yani bir yere kadar…
Tahmin ediyorum, ne oldu yine de klavyenin tuşlarına hunharca
abanıyorsun diyeceksiniz… Söyleyeyim; o kadar “iyi niyet” makyajı yapmış “kötü
niyet” diyalogları duyuyorum ki, sessiz kalamadım… Özellikle bu abartılı
makyajı fark ettiği halde hoşgörüsünden taviz vermeyen güzelim insanların
olgunluğunu, erdemini gördükçe cinler tepeme çıkmakla kalmayıp, sinirlerimi
talan ediyorlar.
Bak çocuğum, “erdem” kod adlı yüce değerin çıkış noktası nefis
eğitimidir. Bu eğitim, doğduğumuz anda
başlar. Kalbi, aklı, vicdanı ve ruhu olan herkes, sahip olduğu bu uzuvları
kullanarak sınavını başarıyla geçebilir ki, bu dört unsura sahip olmayan bir
insan yaradılışı olmadığı konusunda hem fikiriz herhalde. Ancak tüm bunlara
karşın şöyle de bir gerçek var ki; bizler varlığımız gereği içimizde her zaman
ikileme maruz kalırız. Sadece bizler değil doğada da bu düaliteyi görmek
mümkündür. Yani evet, “iyilik” yanında “kötülük” ile vardır; ancak bunun
şiddetini yönetmek insan tekâmülündedir.
Buraya kadar her şey normal. Peki, siz kötü niyetinden ısrarla sıyrılamayanlar, anlamadığınız şey ne? Yaptığınız kötülükleri pekiştirmek
yerine onlardan ders çıkaramamış olmanız ve size yapılan kötülüklere intikam
güdüsüyle yaklaşmak yerine bunu “erdem” için yakıt olarak kullanmamanız. Pür
kötüsünüz! Çürümüş olduğunuz yetmiyor gibi bir de çürütmeye kalkışıyorsunuz. Neden mi? Yazdığım yazının dördüncü paragrafında
diyorum ki: “…Kalbi, aklı, vicdanı ve ruhu olan herkes…” Yani tekâmül aşama
aşama olur. Merdiven çıktığını düşün; nasıl ki kırık ve eksik basamakların
varlığında yolunu tamamlaman mümkün değilse nefsini de, vücut kod adlı
elbiseden tut da ruhuna kadar devam eden süreçte eğitemezsen bir adım öteye
geçmen pek mümkün olmayacak. Yani olduğun yerde tüm kötülüğünle kalakalacaksın.
“Ay ne güzel de yazıyorsun, tuşları tıkırdatması kolay” diyen
okuyucu, ben sana kolay olacak demiyorum; ama varlığına anlam katmak için buna
mecbursun diyorum. Çünkü bu dünyaya bunun için geldin.
Mevlana der ki: “Nefsin hevâ ve
heveslerini kır, onlardan vazgeç; ama önceden de kendinle bir şart koş da
ahdinden dönmemeye uğraş, yoksa hastalık kalakalır sende; iyileşme imkânının da
yok olur gider.” Ayrıca, “Meselâ bir ağacın kökünden içten gelme bir nemlilik,
canlılık olmasa, sen ona bin selin suyunu döksen, yine faydasızdır... Bütün
âlemi nur kaplamış olsa, gözde bir nur olmadıkça, hiçbir zaman o nuru
göremez...” de der; ama ben yine de şuraya bir yere koyayım bu yazıyı.
Hulasası; tabi ki “iyi” ve “kötü” beraber değerli. Ama biz tahmin
ettiğimizden çok daha güçlü varlıklarız. Direksiyon bizim elimizde ve ne tarafa
çevireceğimiz bize kalmış. Ruhunuzu harcamayın; çünkü sizinle her yere gelecek
tek fedakâr ruhun ta kendisi! Dünya dursa o yaşamaya devam edecek…
Schopenhauer ile benim ilişkime gelince, endişelenmeyin. Biz arada
tartışırız; ama gönlümü almasını hep bilir. Zira Goethe’nin “Her şeyimi hiçliğe
bıraktım” sözlerinden esinlenerek dedi ki: “İnsan ancak mümkün olan bütün
talepleri içinden atıp, çıplak ve çolak varoluşa geri döndüğünde, insan
mutluluğunun zeminini oluşturan o ruh sükûnetine erişebilir.”
Şimdi yedeğinize bir miktar sabır, bir miktar da hoşgörü alın ve hemen
yola çıkın. Karşınıza çıkan kim olursa olsun varlığınıza kattığınız değerden
çok şey öğrenecektir. Zira “kötü niyete” karşılık vermek için alevlenmek, yağmura şemsiyesiz
yakalandık diye hiddetlenmek kadar aptalcadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder