Joseph Wright z Derby, 1768 / An Experiment on a Bird in the Air Pump
Üşüdüğüm zamanlar
aklıma hep bir pencere geliyor… Islak saçlar, üşüyen ayaklar… Bir kahve bir de
battaniye yeter diyorum uzuvlarımızı ısıtmaya… Bir de önümde Manzar-ı Âla…
Sonra realist tavrından ödün vermeyen içimdeki o ukala
canavar, küçük bir çocuk gibi paçalarımdan çekiştiriyor ve sahne bir anda
başkalaşıyor. Alarm çalmadığı için uyanamayan Güzin, bardaktan boşalırcasına
yağan yağmurun altında koşuyor. Alt yapı sorunu gün yüzü görmemiş ülkemde,
kırık bir kaldırımın içinde oluşan minnoş bir gölet… Şans bu ya, ayağım içine
giriyor, ne ayakkabının sağ teki ne pantolonun sağ paçası bu işten sağ
kurtuluyor…
Siz bu hikâyeyi besm ile karşılamış olabilirsiniz
pek tabii; zaten ben hep söylüyorum da dinlemiyorsunuz. Bunlar hep ağlanacak
halimize güldüğümüzden oluyor…
Pardon beyefendi ağzınız açık kalmış, beyninize
soğuk gidiyor, sanırım üşüteceksiniz demek istiyorum, o da fayda etmiyor. Üşüyen
de üşüten de yine ben oluyorum…
Yau! Siz uzun yazı okuyamıyorsunuz diye daldan dala
atlamaktan şempanze gibi hissediyorum kendimi…
Hayır, o da bir işe yaramıyor ki…
Meselen, şempanze gibi sıçraya sıçraya Asos’ta an
itibariyle düzenlenen felsefe etkinliğine gidemiyorum. Orada susup, dinlemek ya
da uzun uzun anlatıp kale alınmak varken, burada oturmuş üç satırı okuyamayan
insanlara, “Realizm ve Romantizm” mavrası karalıyorum. Ya da bu yazıyı yazmış adamla şöyle karşılıklı sohbet etmek varken; güç ile tecrübeyi, kıskançlıkla sağlıklı güdülemeyi, profesyonellikle ahlakı karıştıran birkaç adamın içinde debelene
debelene yüzeye çıkabileceğimi falan düşünüyorum.
Yani üşüdüğüm zamanlar, uzuvlarım değil içim
titriyor aslında. Tir tir titriyorum, nasıl üşüyorum belli değil. Öyle soğuktan
falan değil… Yapmak isteyip de yapamadıklarımdan, imkansızlıktan. Ülkemin beni
içinde bulunmaya zorladığı şartlardan… Benim baktığım pencere yeşili görmüyor,
bana yolumu gösteriyor burada anlaşalım. Kahve ile ısınmaya değil kafamı ayık,
gözlerimi açık tutmaya çalışıyorum ki daha fazla öğreneyim, mücadele edebileyim
diye… Kusura bakmayın da bu koşullar altında öyle çok fazla romantik
olamıyorum, eller havaya kıvamında yaşayamıyorum.
Şimdi diyeceksiniz ki, uyum sağlamak zorunda
değilsin ki. Ne diye içine çekiliyorsun tüm bu geleneklerin? Kaçık ve kaçak
arasındaki çizgide boğulmamak için mecbur olduğumuz şeyleri mecbur olmadığımız
şeyleri yapmak için kullanmayı öğrenmemiz gerekiyor. Neden mi? O keçiler
kaçarsa maazallah, uyanmak isteseniz de uyanamazsınız. Kaçmak çözüm değil, korkaklık
benim nezdimde. Bununla yaşamayı öğrenmek ise realizm… En sevdiğim şey… Mutluluğu
kilitledikleri kapının altın anahtarı gençler.
Bitirmem mucize değil. Asıl mucize başlamak için
gösterdiğim cesaret demiş John Bingham. Bu nedenle hayatımda değişmesi
gereken şeyleri yeniden gözden geçirmekten korkmuyorum. Siz de pes etmeyin.
Uyanmak istiyorsanız; kaçmayın, kaçırmayın.
Yaşamayı öğrenin diyorum… Sadece hayal kurarak
değil, gerçeklerle yüzleşerek de mutlu olun istiyorum… Mutluluğunuzun, patlayan
bir toz bulutunda hapis değil avucunuzun içinde özgür kalması dileklerimle…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder