Sayfalar

7 Şubat 2014 Cuma

Kaçık ve Kaçak


Joseph Wright z Derby, 1768 / An Experiment on a Bird in the Air Pump

Üşüdüğüm zamanlar aklıma hep bir pencere geliyor… Islak saçlar, üşüyen ayaklar… Bir kahve bir de battaniye yeter diyorum uzuvlarımızı ısıtmaya… Bir de önümde Manzar-ı Âla…

Sonra realist tavrından ödün vermeyen içimdeki o ukala canavar, küçük bir çocuk gibi paçalarımdan çekiştiriyor ve sahne bir anda başkalaşıyor. Alarm çalmadığı için uyanamayan Güzin, bardaktan boşalırcasına yağan yağmurun altında koşuyor. Alt yapı sorunu gün yüzü görmemiş ülkemde, kırık bir kaldırımın içinde oluşan minnoş bir gölet… Şans bu ya, ayağım içine giriyor, ne ayakkabının sağ teki ne pantolonun sağ paçası bu işten sağ kurtuluyor…

Siz bu hikâyeyi besm ile karşılamış olabilirsiniz pek tabii; zaten ben hep söylüyorum da dinlemiyorsunuz. Bunlar hep ağlanacak halimize güldüğümüzden oluyor…
Pardon beyefendi ağzınız açık kalmış, beyninize soğuk gidiyor, sanırım üşüteceksiniz demek istiyorum, o da fayda etmiyor. Üşüyen de üşüten de yine ben oluyorum…

Yau! Siz uzun yazı okuyamıyorsunuz diye daldan dala atlamaktan şempanze gibi hissediyorum kendimi…
Hayır, o da bir işe yaramıyor ki…

Meselen, şempanze gibi sıçraya sıçraya Asos’ta an itibariyle düzenlenen felsefe etkinliğine gidemiyorum. Orada susup, dinlemek ya da uzun uzun anlatıp kale alınmak varken, burada oturmuş üç satırı okuyamayan insanlara, “Realizm ve Romantizm” mavrası karalıyorum. Ya da bu yazıyı yazmış adamla şöyle karşılıklı sohbet etmek varken;  güç ile tecrübeyi, kıskançlıkla sağlıklı güdülemeyi, profesyonellikle ahlakı karıştıran birkaç adamın içinde debelene debelene yüzeye çıkabileceğimi falan düşünüyorum.

Yani üşüdüğüm zamanlar, uzuvlarım değil içim titriyor aslında. Tir tir titriyorum, nasıl üşüyorum belli değil. Öyle soğuktan falan değil… Yapmak isteyip de yapamadıklarımdan, imkansızlıktan. Ülkemin beni içinde bulunmaya zorladığı şartlardan… Benim baktığım pencere yeşili görmüyor, bana yolumu gösteriyor burada anlaşalım. Kahve ile ısınmaya değil kafamı ayık, gözlerimi açık tutmaya çalışıyorum ki daha fazla öğreneyim, mücadele edebileyim diye… Kusura bakmayın da bu koşullar altında öyle çok fazla romantik olamıyorum, eller havaya kıvamında yaşayamıyorum.

Şimdi diyeceksiniz ki, uyum sağlamak zorunda değilsin ki. Ne diye içine çekiliyorsun tüm bu geleneklerin? Kaçık ve kaçak arasındaki çizgide boğulmamak için mecbur olduğumuz şeyleri mecbur olmadığımız şeyleri yapmak için kullanmayı öğrenmemiz gerekiyor. Neden mi? O keçiler kaçarsa maazallah, uyanmak isteseniz de uyanamazsınız. Kaçmak çözüm değil, korkaklık benim nezdimde. Bununla yaşamayı öğrenmek ise realizm… En sevdiğim şey… Mutluluğu kilitledikleri kapının altın anahtarı gençler.

Bitirmem mucize değil. Asıl mucize başlamak için gösterdiğim cesaret demiş John Bingham. Bu nedenle hayatımda değişmesi gereken şeyleri yeniden gözden geçirmekten korkmuyorum. Siz de pes etmeyin. Uyanmak istiyorsanız; kaçmayın, kaçırmayın.


Yaşamayı öğrenin diyorum… Sadece hayal kurarak değil, gerçeklerle yüzleşerek de mutlu olun istiyorum… Mutluluğunuzun, patlayan bir toz bulutunda hapis değil avucunuzun içinde özgür kalması dileklerimle… 

Hiç yorum yok: