“Acaba burada ne halt ediyorum?” dediğim günlerin sayısı
giderek çoğalıyor. Hayır, öyle bir hayat yaşıyorum ki, sanırsın absürd bir kara
mizah romanının, dünyada vücut bulmuş haliyim… Nasıl her şeyden elimi eteğimi
çekesim var belli değil. İnsan kendine hedef koyduğu sınavı başarıyla
sonuçlandırınca, yeni bir challenge istiyor. Lakin aradığı yeni hedefi
bulamayınca da sona geldiğini hissediyor… Zaten en kötüsü de bu. Çünkü artık bir
şeyler yapmak gerekiyor…
Şimdiden söyleyeyim, kendi girişimimi yaratmadan bu dünyaya "Hadi canım görüşürüz!" demeyeceğim. “Güzel hayaller bunlar!” dediğini duymadım sanma minnoş okur.
Ancak sana yeni yıla girerken yazdığım yazının akabinde -tam 7 gün sonra- bir editör adayı olarak işe başladığımı hatırlatmak isterim… Hem
beni tanıyanlar bilir, hayallerime ulaşamazsam da kendime teselli ödülü vermekte
on numara, beş yıldız bir insanım. Hiçbir şey yapamasam, sağlıklı tatlı
tariflerimi insanlarla paylaşabileceğim küçük bir yer açar, yine mutlu olurum…
Hayat zaten böyle yaşanmalı. Önce içinden bir rüzgâr eser, biraz
kafan serinler, takılır peşine gidersin… Hay bin kunduz! Bir hikâye
anlatacaktım ki, spot ışıklarını yine kendime çevirmeden yazamadım.
Gerorge Simenon? Bence hatırlamadınız… Durun anlatayım…
Belçikalı, yakışıklı yazarımız George Simenon, Fransızca
yazdığı eserleriyle 1966'da MWA'nın en yüksek onuru olan Grand Master
Award'la ödüllendirilmiş pek enteresan bir yazarımız. Enteresan dedim;
çünkü sanırsın yarın kıyamet kopacak gibi adam, Eyfel Kulesi'nin içindeki
restaurantta fabrika gibi çalışıyor. Dile kolay, 450 eser! Neyse bir gün pek
toy bir gazeteci adayı kendisiyle röportaja geliyor ve söze şöyle başlıyor: "Bu
kuleyi çok mu seviyorsunuz da, karga bokunu yemeden (tabi bu kısmı içinden
söylüyor) buraya geliyor, akşama kadar
burada çalışıyorsunuz?" Simenon
bıyık altından gülüyor, bizim gazeteciyi tepeden tırnağa güzelce süzüyor ve
diyor ki: “Yauuu be adam! Tam tersine Eyfel'den nefret ederim ben, bana
sorarsanız tarihteki en boktan yapılardan biri. Fakat koskoca Paris'te bu lanet
kulenin görünmediği tek yer burası da o yüzden burada çalışırım hep."
Sonra söze ben giriyorum ve diyorum ki: “ Eee be Simenon, ne
tatlı söyledin, ne de güzel tercüman oldun duygularıma!”
Hülasası, bir şeyler yapmak istiyorsan mesafeyi iyi
ayarlayacaksın, sevgili okur. Ne Eyfel ile ne de Eyfelsiz
kalmayacaksın. Öyle
çok da şikâyet etmeyeceksin. Bunlar hep tecrübe… Eyfel’de yazarsın, dünyada
yaşarsın.
Aslında ben hiç yazmayacaktım. Yine içimde habis bir hüzün,
yine içimde habis bir öfke be okur! Sizde azıcık insan halinden anlasanız keşke…
Dipnot: Sağlıklı tatlılarda yaparım kariyerde! J
2 yorum:
Bazende dışarıdan çok güzel görünen bir yerde yaşarız ve o yer bize çok boktan gelir.
Çoğunlukla öyle olur... :)
Yorum Gönder