Sayfalar

2 Şubat 2013 Cumartesi

SEN




"Aşk" uzaktan görünen, yaklaşıldığında kaybolan bir serap değil ki; hiçbir yanılsama ya da beklentiye gerek duysun."Aşk" tünelin sonunda göz kamaştıran umut ışığı da değil; parıltı ve zevk çabaları ile anlamını soldursun. Peki, nedir "Aşk"  dersen; bırak, merakı hep zihninde dursun. Bırak, "Aşk" kalbinin içinde kaldığı müddetçe layık olduğu anlamı bulsun. Hem bir kulübenin yoksulluğundan hem de bir sarayın kıskançlıklarından istediği kadar dem vursun...  “Aşk” sıcaklığını sol tarafımda hissedecek kadar yaklaştığımda, yalnızca ve yalnızca orada tarif edebileceğim bir şey olsun. Alfabeler yetmez zaten bu dili konuşmaya, konuşabilsem bile insanlar anlamaz gülüşünün içimi ısıtan o sihirli etkisini… “Aşk”  bu; felsefemin öğretisini tamamen içine sindiren, tuhaf biçimde var oluşundan memnun, hiçbir duruma karşı büyük beklentileri olmayan, ön yargıların çabalama gereği duymaksızın kırıldığı tek hece.




Ve sen…




En sevdiğin yazarların, en sevdiğin tatların, en sevdiğin mevsimin ve en yakınındakilerin kim olduğunu adı “Aşk” olmadan bilmek istediğim tek adam… O kadar çok yazmak istiyorum ki aslında; ama kurduğum her cümle tiyatro dekoru gibi görünüşe yakın, özüne oldukça uzak olacak biliyorum.



Kalbim yoruluyor böyle zamanlarda…



Çünkü bizim, bizi eğlendiren şeyleri değil de bizi kederlendiren şeyleri konuştuğumuz zamanlarımız var. Senin o mütevazı haline eşlik eden sakin tavrın… Sonra, bakışlarında koca bir okyanusun derinliği var. Sende başka bir ses, kalbinde başka bir tını var. Elimi tutarken kim bilir günde kaç sevgilinin geçtiği o dar sokaklarda başka bir onur, başka bir gurur var.




İnsanlar…




İnsanlar ruhsal gözün kaçınılmaz optik yanılsaması altında bir tutsak. Sırf bu yüzden “Aşk” başlangıcından bakıldığında sonsuz, yolun sonundan geriye bakıldığında ise kısa ve anlamsız görünüyor. Oysa bizim hayatımızda bir gezginin adımları var. Ne kadar uzağa yürüsek de, ne kadar çok yaklaşsak da “Aşk”  görünenden farklı bir biçime dönüşebiliyor…




Ve ben…




İşte bu yüzden hiçbir zaman tarif edemem aşkı. Çünkü bu, kimsenin tanımlayacağı bir şey değil. Çünkü insanlar her aşkın kendi içinde ne kadar özel olduğunu hiçbir zaman anlamayacaklar…




Ve seni ne kadar beklediğimi…




Dışarısı çok soğuk.  Ama içimde bütün buzları kırmış bir rüzgar var. Bu gece gözyaşlarımda kimsenin göremeyeceği bir özlem var…

1 yorum:

Can Akkuş dedi ki...

John Fowles demiş;

'Aşk aslında, diğer insanın içinde varolan bir şeyi sevmekten çok, kendi içimizde yer alan sevme kapasitesidir.'

Yani bazen, bu kapasite acı verir. Özlem geceyi sever. Fakat gece güneşin aksi'dir.

Yazmaya devam, çözene veya çözülene kadar.