"Aşk" uzaktan görünen, yaklaşıldığında kaybolan
bir serap değil ki; hiçbir yanılsama ya da beklentiye gerek
duysun."Aşk" tünelin sonunda göz kamaştıran umut ışığı da değil;
parıltı ve zevk çabaları ile anlamını soldursun. Peki, nedir "Aşk"
dersen; bırak, merakı hep zihninde dursun. Bırak, "Aşk" kalbinin
içinde kaldığı müddetçe layık olduğu anlamı bulsun. Hem bir kulübenin
yoksulluğundan hem de bir sarayın kıskançlıklarından istediği kadar dem
vursun... “Aşk” sıcaklığını sol
tarafımda hissedecek kadar yaklaştığımda, yalnızca ve yalnızca orada tarif
edebileceğim bir şey olsun. Alfabeler yetmez zaten bu dili konuşmaya,
konuşabilsem bile insanlar anlamaz gülüşünün içimi ısıtan o sihirli etkisini… “Aşk” bu; felsefemin öğretisini tamamen içine
sindiren, tuhaf biçimde var oluşundan memnun, hiçbir duruma karşı büyük
beklentileri olmayan, ön yargıların çabalama gereği duymaksızın kırıldığı tek hece.
Ve sen…
En sevdiğin yazarların, en sevdiğin tatların, en sevdiğin
mevsimin ve en yakınındakilerin kim olduğunu adı “Aşk” olmadan bilmek istediğim
tek adam… O kadar çok yazmak istiyorum ki aslında; ama kurduğum her cümle
tiyatro dekoru gibi görünüşe yakın, özüne oldukça uzak olacak biliyorum.
Kalbim yoruluyor böyle zamanlarda…
Çünkü bizim, bizi eğlendiren şeyleri değil de bizi
kederlendiren şeyleri konuştuğumuz zamanlarımız var. Senin o mütevazı haline
eşlik eden sakin tavrın… Sonra, bakışlarında koca bir okyanusun derinliği var.
Sende başka bir ses, kalbinde başka bir tını var. Elimi tutarken kim bilir
günde kaç sevgilinin geçtiği o dar sokaklarda başka bir onur, başka bir gurur
var.
İnsanlar…
İnsanlar ruhsal gözün kaçınılmaz optik yanılsaması altında
bir tutsak. Sırf bu yüzden “Aşk” başlangıcından bakıldığında sonsuz, yolun
sonundan geriye bakıldığında ise kısa ve anlamsız görünüyor. Oysa bizim hayatımızda
bir gezginin adımları var. Ne kadar uzağa yürüsek de, ne kadar çok yaklaşsak da
“Aşk” görünenden farklı bir biçime
dönüşebiliyor…
Ve ben…
İşte bu yüzden hiçbir zaman tarif edemem aşkı. Çünkü bu,
kimsenin tanımlayacağı bir şey değil. Çünkü insanlar her aşkın kendi içinde ne
kadar özel olduğunu hiçbir zaman anlamayacaklar…
Ve seni ne kadar beklediğimi…
Dışarısı çok soğuk. Ama
içimde bütün buzları kırmış bir rüzgar var. Bu gece gözyaşlarımda kimsenin
göremeyeceği bir özlem var…
1 yorum:
John Fowles demiş;
'Aşk aslında, diğer insanın içinde varolan bir şeyi sevmekten çok, kendi içimizde yer alan sevme kapasitesidir.'
Yani bazen, bu kapasite acı verir. Özlem geceyi sever. Fakat gece güneşin aksi'dir.
Yazmaya devam, çözene veya çözülene kadar.
Yorum Gönder