Sayfalar

17 Ocak 2013 Perşembe

Ohh!





Ne zamandır karamsar yazılar yazmıyorum. Biliyorum her ne kadar özlemedik deseniz bile okuma zahmetine katlanır, yazıyı ucundan kıyısından; ama çekiştirip yırtmadan bir yerinden yakalarsanız çok mutlu olurum. Hulasası, biraz dertleşmeye ihtiyacım var. Arada bir böyle vurdumduymazlığa gelip “boş ver Güzin” demeyi düşünsem de bazı şeyleri kusmadan duramıyorum.  Hiç sevmediğim bir yanım ki beni durmadan içerden tüketiyor; insanları detaylarıyla anlamaya çalışmaktan vazgeçemiyorum. Hayır, bunu neden yaptığıma da bir açıklama getiremiyorum zira bu kadar anlayışı hak edecek çok fazla kimsenin dünya kod adlı gezegenimizde yaşadığını düşünmüyorum. Ne yapsak da bu bana yapışmış gereksiz özelliği tatlıya bağlasak diye kendimi kemiriyorum. (Önerilere açığım.)
Kırılmak,  ama kırıldığını unutmak durumunda olmak çok fena bir şey. Hani belli de edemezsin bazı durumlarda. Seninle alakasız bir gülümseme belirir yüzünde ama kelime anlamı ile aynı şeyi ifade etmez bu bizim “gülümseme.” Öyle de fena bir durum. Ben son zamanlarda nedense bunu çok sık yaşıyorum. Bulunduğum her ortamda mütemadiyen birilerine kırılıyorum. Aslında bir taraf tutmuyorum. Sadece terazinin beni temsil eden kefesine daha fazla yük koyuyorum; çünkü bunun benim bana aktarılandan daha fazlasını anlamaya çalışmamdan kaynaklandığını düşünüyorum. “ Haa kırıldığını unutmak durumunda kalıp unutuyor musun? “ diye sorarsanız; unutmanın insanın yapacağı bir iş olmadığını, başına gelen bir hadise olduğunu düşünüyorum ve soruyu yanıtlıyorum; “benim başıma henüz öyle bir hadise gelmedi." Bu yalın iyimserlik ile vurdumduymaz mantığı zaten hiçbir zaman aynı tavada pişiremedim. Bu senkronu bozuk dünya insanlarına bir türlü anlam yükleyemedim.  Ya benim frekanslarda bir sorun var ya da çok yanlış bir zamanda burada bulunuyorum. (Paralel evren konusunda aydınlatın beni.)
Bu yazıyı sakız gibi sündürmek istiyorum; zira sahip olduğum bir motto sayesinde bu hayatta kalabiliyorum.  “ Bazıları onlara sinirlenilmesinden çok daha fazla görmezden gelinmeyi hak ediyor.” Bu sebeple enerjimi boşa harcamıyorum. Evet, kırılıyorum çokça ve sinirleniyorum; fakat unutmak yerine bir köşede ilerisi için saklayıp, görmezden gelmeyi tercih ediyorum.  Dertliyim diye Karadeniz’de gemileri batırdığımı düşünmeyin ayrıca. Tabi ki de çaktırmıyorum. Yukarıda bahsettiğim o saçma gülümseme ile bu kırgınlığı “halı altına süpürüyorum.” Çalışan birkaç sihir var bitabii (Çok fazla istersen olur.) ama henüz bunu kullanmıyorum. Çünkü mucizeler bir kereden daha fazla yardım edemezler insana.
Böyle de rahatladım. Bundan sonrası beni teselli için bu yazıyı okur okumaz kolları sıvayan o pek güzel insanlarla sarışmalar, gülüşmeler, bir o kadar göz doldurmalar vs. Haydi şimdi beni biraz sevdiklerimle bırakın.
Not: Fütursuzca konuşmaktan vazgeçin. Benim gibi söylediklerinize bir ton mana yükleyen insanlar için bazı şeyler ağzınızdan çıkmadan önce az bir düşünün. Karşı tarafında duyguları var, evrende yalnızmışsınız gibi davranmayın. Deneyin, bence birilerini mutlu ediyor olmak o kadar da zor değil. Siz farkında olmasanız da bir sözünüzle gülen bir sürü insan var. Düşünerek konuşun ya da biraz susun. Ohh!
Diğer Not: Görmezden gelmek bir harika! =)

Hiç yorum yok: