Ne zamandır karamsar yazılar
yazmıyorum. Biliyorum her ne kadar özlemedik deseniz bile okuma zahmetine
katlanır, yazıyı ucundan kıyısından; ama çekiştirip yırtmadan bir yerinden
yakalarsanız çok mutlu olurum. Hulasası, biraz dertleşmeye ihtiyacım var. Arada
bir böyle vurdumduymazlığa gelip “boş ver Güzin” demeyi düşünsem de bazı şeyleri
kusmadan duramıyorum. Hiç sevmediğim bir
yanım ki beni durmadan içerden tüketiyor; insanları detaylarıyla anlamaya
çalışmaktan vazgeçemiyorum. Hayır, bunu neden yaptığıma da bir açıklama
getiremiyorum zira bu kadar anlayışı hak edecek çok fazla kimsenin dünya kod
adlı gezegenimizde yaşadığını düşünmüyorum. Ne yapsak da bu bana yapışmış
gereksiz özelliği tatlıya bağlasak diye kendimi kemiriyorum. (Önerilere açığım.)
Kırılmak, ama kırıldığını unutmak durumunda olmak çok
fena bir şey. Hani belli de edemezsin bazı durumlarda. Seninle alakasız bir
gülümseme belirir yüzünde ama kelime anlamı ile aynı şeyi ifade etmez bu bizim “gülümseme.”
Öyle de fena bir durum. Ben son zamanlarda nedense bunu çok sık yaşıyorum.
Bulunduğum her ortamda mütemadiyen birilerine kırılıyorum. Aslında bir taraf
tutmuyorum. Sadece terazinin beni temsil eden kefesine daha fazla yük
koyuyorum; çünkü bunun benim bana aktarılandan daha fazlasını anlamaya
çalışmamdan kaynaklandığını düşünüyorum. “ Haa kırıldığını unutmak durumunda
kalıp unutuyor musun? “ diye sorarsanız; unutmanın insanın yapacağı bir iş olmadığını,
başına gelen bir hadise olduğunu düşünüyorum ve soruyu yanıtlıyorum; “benim
başıma henüz öyle bir hadise gelmedi." Bu yalın iyimserlik ile
vurdumduymaz mantığı zaten hiçbir zaman aynı tavada pişiremedim. Bu senkronu
bozuk dünya insanlarına bir türlü anlam yükleyemedim. Ya benim frekanslarda bir sorun var ya da çok
yanlış bir zamanda burada bulunuyorum. (Paralel evren konusunda aydınlatın
beni.)
Bu yazıyı sakız gibi sündürmek
istiyorum; zira sahip olduğum bir motto sayesinde bu hayatta
kalabiliyorum. “ Bazıları onlara
sinirlenilmesinden çok daha fazla görmezden gelinmeyi hak ediyor.” Bu sebeple enerjimi
boşa harcamıyorum. Evet, kırılıyorum çokça ve sinirleniyorum; fakat unutmak
yerine bir köşede ilerisi için saklayıp, görmezden gelmeyi tercih ediyorum. Dertliyim diye Karadeniz’de gemileri
batırdığımı düşünmeyin ayrıca. Tabi ki de çaktırmıyorum. Yukarıda bahsettiğim o
saçma gülümseme ile bu kırgınlığı “halı altına süpürüyorum.” Çalışan birkaç sihir
var bitabii (Çok fazla istersen olur.) ama henüz bunu kullanmıyorum. Çünkü
mucizeler bir kereden daha fazla yardım edemezler insana.
Böyle de rahatladım. Bundan
sonrası beni teselli için bu yazıyı okur okumaz kolları sıvayan o pek güzel
insanlarla sarışmalar, gülüşmeler, bir o kadar göz doldurmalar vs. Haydi şimdi
beni biraz sevdiklerimle bırakın.
Not: Fütursuzca konuşmaktan
vazgeçin. Benim gibi söylediklerinize bir ton mana yükleyen insanlar için bazı
şeyler ağzınızdan çıkmadan önce az bir düşünün. Karşı tarafında duyguları var,
evrende yalnızmışsınız gibi davranmayın. Deneyin, bence birilerini mutlu ediyor
olmak o kadar da zor değil. Siz farkında olmasanız da bir sözünüzle gülen bir
sürü insan var. Düşünerek konuşun ya da biraz susun. Ohh!
Diğer Not: Görmezden gelmek bir
harika! =)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder