Sayfalar

8 Nisan 2011 Cuma

Başlıksız...


Beş günlük bir bekleyiş… Gece… Endişe… İlk göz ağrısını beklemenin heyecanı… Ve kavuşma… Güzel gözlü minik kızım… Sophie ile tanışmam böyle başlamıştı… Hüzün dolu bakışlarının ardında gizlenmiş korkusu parmaklıkların arkasından mutluluğuma karışan heyecanıma merhaba demiş ve ilk kez zıt iki duygu birbirini selamlamıştı… Ona alışabilme tedirginliğinden çok onun bu eve alışabilme çabasına yardım etmek için açılan pencereden biraz şaşkın biraz ürkek sıcak yuvasına ilk adımını attı… Etrafına bakındı… Bakışları masum bir çocuğunki kadar ürkekti… Yeşile açılan sonsuzluktu… İlk başlarda ona dokunamadım… Ben ondan o da bana yaklaşmaktan korktu… Aslında korkusu hayattandı çünkü hayatı bir çöplükte tanımıştı… Yaşama savaşı daha doğarken başlamış onu zayıf düşürmüştü… Nerede bir boşluk, nerede kaçıp saklanabileceği bir ara varsa önce oraları keşfetti… Bazen yatağın altında bazen kanepenin arkasına, bazen de masa altlarına saklandı… Bu bana ruhumun gizli bahçelerine saklanışlarımı anımsattı… Onu ilk kucağıma aldığımda o saklandığı yerlerden bense sığındığım gizli bahçemden dünyaya ilk adımımızı attık… En sonunda konuşmaya kendi hikâyesini anlatmaya başladı… Gerçek bir dost gibi bağlandım ona... Rutin bir hayatı oldu sonra… Sabahları erkenden kalkar gününü planlardı… Geceleri oyun oynamayı severdi… Önceleri geceleri uyuyor olmama kızsa da sonradan geceleri kendisine ayırmayı çok sevdi… Sosyal bir kediydi eve gelenleri hiç yadırgamadı… Oyun dünyasına onları da dâhil edip yeni arkadaşlarının tadını çıkardı… Hareket eden her şeye bayılırdı… Ses çıkaran gazoz kapakları en sevdiği oyuncaklarıydı… Bazen şımarıklık yapmak ister kapanan kapıların ardından ağlardı… İstediği olmayınca sinirlenir oradan oraya koşturarak beni korkuturdu, ama bir kere başını ve çenesini okşayınca hemen sakinleşir, size olan kızgınlığını unuturdu… Hiç kin tutmazdı… Yanında olmanızın verdiği huzurla hemen uykuya dalardı…  Pencereleri de severdi… Dışarısı, dışarının hareketli ve değişen karmaşası hoşuna giderdi… Bazen beni izlerken bulurdum onu… Hep yanında olmamı beklerdi…  Sakinleştiği zamanlarda onunla konuşmak çok hoşuma giderdi… Birbirimizi tanımaya anlamaya vakit ayırdığımız zamanlar onun uyumadan önceki birkaç dakikasıydı… Önce ben onun mırıltılarındaki gizli hikâyeyi dinlerdim sonra da o benim masalımı… Bazen bakışlarındaki hüzün beni korkuturdu… Sanki kalan kısacık zamanının farkında gibi yaşardı hayatı… Her şeyin tadını doyasıya çıkartmak için çabalardı… Sarıldı mı kocaman sarılması bundandı… Bir sabah her odayı tek tek dolandı, oldukça huzursuzdu… Herkese tek tek yaklaştı bir şeyler anlatır gibi mırıldadı… Sonra da ortadan kayboldu… Seslendim sonra sesler yükseldi SOPHİE! Ama o sessizdi… Anahtar sallamayı denedim sessizliğini hiç bozmadı… Kan damarlarımda korkunç bir hızla yayıldı kalp ritimlerim dışarıdan duyulabilirdi ama Sophie her şeye tepkisizdi çünkü evde değildi… Tüm kapıları dolaşmaya karar verdik… Zilini çaldığımız ilk kapıdan dışarı yayıldı soğuk hava… Buz gibi oldu ellerim, tüm düşüncelerim… Gayri ihtiyari dizlerimin üzerine çöktüm Sophie düşmüştü seyretmeyi sevdiği sonsuzluğa bırakmıştı kendini… Onu barınakta gördüğümde kalbimden gelen acı gözlerime düştü, gözyaşlarım yüzümü yaktı… Güzel gözleri simsiyahtı, göremiyordu ama sesimizi duydu, ayağa kalkmaya çalıştı… Zorla başını kaldırıp bakmaya çalıştı… İyice küçülmüş yüzünde aynı tanıdık ifade vardı… Her şeye rağmen yaşıyordu ve az da olsa bir umut vardı… Kuyruğunu hafifçe oynatıp içgüdüsel bir cevap verdi… Onu kliniğe götürmeye karar verdiğimizde onu orda bırakıp ayrılmak çok zor geldi… Bütün gücüyle mırıldadı… Bu onun veda mırıldamasıydı… Hayatımın en büyük kırılma noktalarından biriydi… Umut ve çaresizlik arasında takılı bir yerlerde ruhum can çekişiyordu…  Tıpkı bir zamanlar kaybettiğim değerler gibi küçücük adımlarla uzaklaştı saatler benden… Her şeye hazırdım… Her koşulda ona bakmaya razıydım… Ama yokluğuna dayanamazdım… Çok sürmedi birkaç saat sonra küçücük bedeni yaşadığı büyük acıya direnemedi… Sophie hayatını kaybetti…Hayatı kuyruğu kadar uzun olamadı... O çok bilge bir kediydi… Bu yüzden adı Sophie oldu… Kısacık hayatını bilerek arkasında dopdolu anılar bıraktı… O benim ilkimdi, ona her sırt çevirişimde yine beni affedebilen en iyi arkadaşımdı… O çok güçlü bir kediydi… İlk doğduğundan ölene kadar hayata var gücüyle direndi…  Elimden ona aktardığım sevgi ile bana veda etti… İyi ki hayatıma girdin Sophie … Hayatın sana sunduklarına rağmen sevgimi kabul ettiğin bana güvendiğin için ve karşılıksız dostluğu bana yaşattığın için sana minnettarım… Seni çok özlüyorum minik kızım…  Şimdi hayatı irdeleyip insanın zaman zaman ne kadar büyük acılarla karşılaştığını seni düşünürken anımsıyorum… Zamanlı zamansız acıların insanı nasıl alabora ettiğini şimdi çok daha iyi anlıyorum… Hayatıma çok şey kattığını düşünerek rahatlıyorum… Yokluğuna katlanmak çok zor bunu kimsenin anlayamadığını biliyorum… Bu sevginin bir adı yok bu yüzden bu yazının adını başlıksız koyuyorum… Ve gittiğin yerde mutlu olmanı diliyorum güzel yüzlü minik kızım…

Hiç yorum yok: