Sayfalar

3 Aralık 2014 Çarşamba

Öğren ve Öğret



Hadi diyelim ki; saygının ve hoşgörünün varlığının bir kemali olduğunu bilmiyorsun peki, be adam hiç var olmamışcasına kendi kafana göre bu şekilde yaşayabileceğini nasıl düşünüyorsun? Hangi akla hizmet ettin de bu yaşa kadar bu süfli düşünceyle geldin merak ediyorum?

Hayır, bu kadar kızıyorum; çünkü Schopenhauer ile beni boşanma noktasına getirdiniz. Tutturmuş yaşama isteğinin yönlendirmesiyle kötülüğe tahammül edilebilir Güzin, yapma etme… Ama kusura bakmasın yani bir yere kadar…

Tahmin ediyorum, ne oldu yine de klavyenin tuşlarına hunharca abanıyorsun diyeceksiniz… Söyleyeyim; o kadar “iyi niyet” makyajı yapmış “kötü niyet” diyalogları duyuyorum ki, sessiz kalamadım… Özellikle bu abartılı makyajı fark ettiği halde hoşgörüsünden taviz vermeyen güzelim insanların olgunluğunu, erdemini gördükçe cinler tepeme çıkmakla kalmayıp, sinirlerimi talan ediyorlar.

Bak çocuğum, “erdem” kod adlı yüce değerin çıkış noktası nefis eğitimidir.  Bu eğitim, doğduğumuz anda başlar. Kalbi, aklı, vicdanı ve ruhu olan herkes, sahip olduğu bu uzuvları kullanarak sınavını başarıyla geçebilir ki, bu dört unsura sahip olmayan bir insan yaradılışı olmadığı konusunda hem fikiriz herhalde. Ancak tüm bunlara karşın şöyle de bir gerçek var ki; bizler varlığımız gereği içimizde her zaman ikileme maruz kalırız. Sadece bizler değil doğada da bu düaliteyi görmek mümkündür. Yani evet, “iyilik” yanında “kötülük” ile vardır; ancak bunun şiddetini yönetmek insan tekâmülündedir.

Buraya kadar her şey normal. Peki, siz kötü niyetinden ısrarla sıyrılamayanlar, anlamadığınız şey ne? Yaptığınız kötülükleri pekiştirmek yerine onlardan ders çıkaramamış olmanız ve size yapılan kötülüklere intikam güdüsüyle yaklaşmak yerine bunu “erdem” için yakıt olarak kullanmamanız. Pür kötüsünüz! Çürümüş olduğunuz yetmiyor gibi bir de çürütmeye kalkışıyorsunuz. Neden mi? Yazdığım yazının dördüncü paragrafında diyorum ki: “…Kalbi, aklı, vicdanı ve ruhu olan herkes…” Yani tekâmül aşama aşama olur. Merdiven çıktığını düşün; nasıl ki kırık ve eksik basamakların varlığında yolunu tamamlaman mümkün değilse nefsini de, vücut kod adlı elbiseden tut da ruhuna kadar devam eden süreçte eğitemezsen bir adım öteye geçmen pek mümkün olmayacak. Yani olduğun yerde tüm kötülüğünle kalakalacaksın.

“Ay ne güzel de yazıyorsun, tuşları tıkırdatması kolay” diyen okuyucu, ben sana kolay olacak demiyorum; ama varlığına anlam katmak için buna mecbursun diyorum. Çünkü bu dünyaya bunun için geldin.

Mevlana der ki: “Nefsin hevâ ve heveslerini kır, onlardan vazgeç; ama önceden de kendinle bir şart koş da ahdinden dönmemeye uğraş, yoksa hastalık kalakalır sende; iyileşme imkânının da yok olur gider.” Ayrıca, “Meselâ bir ağacın kökünden içten gelme bir nemlilik, canlılık olmasa, sen ona bin selin suyunu döksen, yine faydasızdır... Bütün âlemi nur kaplamış olsa, gözde bir nur olmadıkça, hiçbir zaman o nuru göremez...” de der; ama ben yine de şuraya bir yere koyayım bu yazıyı.

Hulasası; tabi ki “iyi” ve “kötü” beraber değerli. Ama biz tahmin ettiğimizden çok daha güçlü varlıklarız. Direksiyon bizim elimizde ve ne tarafa çevireceğimiz bize kalmış. Ruhunuzu harcamayın; çünkü sizinle her yere gelecek tek fedakâr ruhun ta kendisi! Dünya dursa o yaşamaya devam edecek…

Schopenhauer ile benim ilişkime gelince, endişelenmeyin. Biz arada tartışırız; ama gönlümü almasını hep bilir. Zira Goethe’nin “Her şeyimi hiçliğe bıraktım” sözlerinden esinlenerek dedi ki: “İnsan ancak mümkün olan bütün talepleri içinden atıp, çıplak ve çolak varoluşa geri döndüğünde, insan mutluluğunun zeminini oluşturan o ruh sükûnetine erişebilir.”



Şimdi yedeğinize bir miktar sabır, bir miktar da hoşgörü alın ve hemen yola çıkın. Karşınıza çıkan kim olursa olsun varlığınıza kattığınız değerden çok şey öğrenecektir. Zira “kötü niyete” karşılık vermek için alevlenmek, yağmura şemsiyesiz yakalandık diye hiddetlenmek kadar aptalcadır. 

Hiç yorum yok: