Sayfalar

27 Aralık 2012 Perşembe

MIKNATIS




Can sıkıntısının koynundan kendimi çekip çıkarmak için bir şeyler ararken bu yazma isteği yavaş yavaş, ayaklarını sürüye sürüye geldi kapımı çaldı. İlk başta ciddiye alamadım; çünkü o sırada odamın mendebur, ifadesi solgun, bir hayli sıkıntılı duvarı ile koyu bir tartışma içerisindeydim. En sonunda üzerinde kelimeleri dans ettirmekten keyif alacağım bir konu açtı benim ‘’ilham’’ kod adlı yazma isteğim eh haliyle aldım kalemi elime.
Konu şu; sizi gerçekten anlayan, gizli bahçelerinizin kapısını ufacıkta olsa aralamadığınız halde adeta içinizi okuyabilen birileriyle gülmek, ağlamak işte ne bileyim konuşmak, tartışmak şöyle bir düşününce aslında çok enteresan bir durum. Karışık duygu istilası altında birçok düşünce aynı anda nöronlarıma hücum ederken ben ciddi ciddi bunu düşünüyorum. Aslında bir yerde herkesin benim gibi hissedip hissetmediğini merak ediyorum.
Mesela; kendimden örnek verecek olursam ben, çok değer verdiğim biriyle kurduğum iletişim esnasında en ufak bir kelimeden ya da mimikten tonlarca anlam çıkarmaya çalışıyorum. Bir şey söylemeden önce kafamda on defa sağlama yapıyorum. İstemsiz bir algılama çabasına giriyorum ki kılı kırk yararak incelemek deyimini kullansam çok abes kaçmaz. Bir diğer durumda şu ki; genelde insanların beni nasıl gördüklerine müdahale etmem. Beni nasıl tanımışlarsa, nasıl tanımak istiyorlarsa buna karşılık verir, bir yerde gerçek kimliğimi kendime saklarım. İşte tartışmanın ipleri burada kopuyor. Nasıl oluyor da hiç fire vermediğimiz halde bazı insanlar bizim manzaramıza ortak olabiliyor, baktığımız pencerenin yanına sormadan hop bir sandalyede kendi çekiveriyor? Sanırım bu insanların kalbi çok özel bir program çalıştırıyor ya da çok özel bir lens var gözlerinde zira aklıma daha tutarlı bir şeyler gelmiyor.
Dünyanın sonuna fırlatılıvermiş bu ruhlar ile temas halindeyken yüzüme su atılarak uyandırılmış gibi oluyorum bu aşikâr; ama onlarla beraber vakit geçirdikten sonra bıraktıkları o tadı damaktan bir türlü geçmeyen lezzetli yemek hissini ne ile açıklamalı? Bilemiyorum... Bazen çok korkuyorum ve yengeçlerin kıyıya vuran dalgalardan kaçması gibi kaçıyorum bu insanlardan; ama sonunda dayanamıyorum ve koşar adım geri dönüyor, kocaman sarılıyorum o eşsiz dünyalarına.
Aslında içine dalmak istediğim çok detay var lakin kısaca demem o ki; bu ayrıksılığım içinde kendimle homojen bir damar bulduğum zaman bu ne kadar küçük olursa olsun düpedüz sevinç duyuyorum. Çünkü onlar benim için neyse bende onlar için o kadar olabiliyorum. Gerçekten böyle ruhlar benim kalbimde en tepede yuva yapabiliyorlar ve algılayışları ile diğerlerinden çok başka bir haz veriyorlar. Bu mıknatıs ile birbirine çekilmek gibi ve gerçekten çok nadir ve değerli.
Son olarak sevgili okuyucu; artık 'anlaşılmamaya' çoktan alıştım da asla tam anlamıyla tanımak istemediğim, tanısam arkama bakmadan kaçıp gideceğim bu gerzek karakteri ben leb demeden çözümlemiş leblebi kelimesini oluşturabilmiş bu güzel insanların bu özel yaradılışları bana hala çok enteresan geliyor. Öyle ki bir gün kapıyı çarpıp gitseler "iyi ki" derim. "İyi ki onları hayatıma sokmuşum."
Yazıyı bitirirken; Gülten Akın'ın enfes şiirindeki gibi, "durup ince şeyleri anlamaya vakit ayırmaktan" dem vuruyorum sizin anlayacağınız. Durup ince mutsuzlukları anlamaya vakit ayırmak kadar, durup ince mutlulukları anlamaya da vakit ayırmaktan bahsediyorum. Eğer hayatınızda böyle mutluluklar varsa pencerenizi biraz temizleyin, kahveyi iki kişilik pişirin diyorum. Arkadaşlıklar güzeldir… O kadar! 
                            
                                                                                              Güzin GÜZEY

Hiç yorum yok: