Sayfalar

19 Kasım 2012 Pazartesi

ŞÖVALYE




Bilinçli halimden itibaren karşıma çıkan kişilerin somut ve kurmaca hallerini sorguluyorum. Bazıları resimli dünyanın reel kahramanları olmaktan çok hayal dünyasının kusursuz yaratılmış kimlikleri gibi çıkıyor karşıma, irkiliyorum. Yunan mitolojisinin kendisini günümüze kadar muhafaza eden ruhu canlı heykellerini anımsatıyor yaradılışları. Hebe’ninki kadar ihtişamlı bir gençlik, Deimon’unki gibi kıyas götürmez bir zekâ, Apollo’nunki gibi şifalı bakışlar bahsettiğim sahiplikleri…
İnsan zihninin yazıdan çok fotoğrafik imgeyi önce görmesi gibi hafızamda tutuyorum bu kişileri; fakat çok rahat bir genelleme yapabilirim ki, somut benliklerinden soyut benliklerine geçişimi imkânsız kılan bir karakter yapısına sahip olanda bizzat kendileri.  Bu yapıları ile içinde yaşadığımız gerçekler dünyasının merak edilen kişileri olmaktan çok kişilik hamurlarını başkalarının yoğurduğu, tabiri caizse birer roman karakterine dönüşüveriyorlar benim için. Özetle demem o ki İnsanın bu fiziki kusursuzluğu yaratmak için harcadığı yapay çaba, insanın duygu dünyasının odağı olan yüreğe kara leke sürüyor ve haliyle bu karanlık benim bu insanların iç dünyasını görebilmeme ve onlarla reel benliğimi paylaşabilmeme engel oluyor. Ancak anlaşılması gereken çok önemli bir nokta hep atlanıyor; ‘’ insanın hayatta rahatlığı için görünüşüne göre asıl önemli olan, içinde neler olduğu ve neler bittiğidir.’’  Nitekim bu yazıyla anlatılamayacak karmaşık bir tartışma konusu olmasına ve bunun bazı istisnalarına rastlamış olmama rağmen bu genellemeyi yapmayı pekte sakıncalı bulmuyorum.
Herkes kendi bedeninin içinde olduğu kadar kendi bilincinin içinde de barınır ve dolaysız olarak sadece bu bilincin içinde yaşar. Bu yüzden insanı görünüşüne göre algılamak ya da insanlar üzerinde görüntü ile güzel bir etki bırakmaya çalışmak bana manasız gelir. Mevki, zenginlik, güzellik herkese oynanacak bir rol verir elbet ama asla bu role içsel bir farklılık eklemez. 
Bu yazıyı neden yazdığıma gelince; uzun zamandır zihnimde çözemediğim ön yargıların ve gerginliklerin dışa vurumu diyebiliriz; ama daha çok tanıdığım birinin bana görünür kimliğinden çok görünmeyen dünyasını anlatma cesaretinde bulunması ve onun hakkındaki fikirlerimi alaboraya uğratması diyebilirim. Öyle ki bu insanların kendileri için ne anlam ifade ettiklerine verdikleri bu önem benim için ejderha karşısında dikilen bir şövalyeden daha cesur olduklarının ispatıdır.  Yalnızlıklarını paylaşmak, ya da dış dünyalarından çok iç dünyaları ile var olabilen bu insanların bende artısı başkalarının gözünde olabilecek her şeyden daha önemlidir. Öyleyse yaşamda mutluluğumuz için ilk ve en önemli olan, kim olduğumuzdur, kişiliğimizdir; çünkü kalıcı olan budur ve tüm koşullar altında etkilidir. En azından benim koşullarım altında böyle. Herkül gibi sıra dışı bir kas gücüne sahip olanları değil, yaşama korkusundan ölüm trajedisine, aşk acısından ihanete, sevgi ve dostluktan kine, hüzne, kedere, yalnızlığa, umuda ve mutluluğa kadar insan yüreğinde bin bir türlü yer tutan bu duyguları paylaşabileceğim ve benimle paylaşacak olan insanlara hayatımda yer vermek istiyorum ve saygılarımı sunuyorum…
                                                         Güzin Güzey

Hiç yorum yok: