Sayfalar

1 Kasım 2012 Perşembe

İzin Ver...




Bu gece de nefesimi yavaşlatarak karanlığın içine uzanıp gözlerimi olabildiğince açtım. İç dünyamı bir çift gözün yansımasından seyre daldım. Uykum vardı ama uyuyamadım. Uzun zamandır beklediğim bir şey karanlığın içinden çıkıverecekmiş gibi sabahı beklemeye başladım. Her neyse beklediğim acısa bile gözlerim var gücümle dayandım. Yattığım yerden pencerenin koluna uzandım. Dünyanın son kıyısından geliyormuş gibi kesik bir rüzgâr sevdi yanaklarımı. Somut bir elin dokunuşunu anımsadım. İki kişinin ağırlığı çöktü birden karanlığa. Işık çok yetersiz geldi iç dünyama. Haddinden uzun düşündüm bir süre, hiç düşünmemekten farksız geldi sonra. Bir anlam yoktu ki karanlıkta. Varlığın gölge gibi esip gitti sadece odamda. Ruhumu okşayıp her rüzgâr gibi yitip gitti bir anda. Gidişini anımsattı anlamsızca. Kızdım; hırçın fırtınaya dönüştü ılık rüzgâr. Bu gece de hiçbir şey fark etmedi. Beklediğim sakin geçen yalnızlıkken özlemin davetsiz bir misafir gibi iç dünyamı yokladı pervasızca. Kurtulmak istesem bile bu karanlıktan, ayağa kalkamadım. Yakamadım küle dönen şehrimin ışıklarını, derdini anlatamayan bir bebek gibi yine ağladım. Yokluğunda anlam aradım, bencilce zamanı harcadım. Sonra açık kalan camdan yansıyan ışıkla bir rüyadan uyandım. O fırtına aslında bendim, rüzgâra teslim olup huzurla uykuya dalabildiğim o gece anladım. Uyandığımda aynadaki benliğimi yadırgadım. Rüzgâr durulunca bir daha asla aynı kişi olamadım. Dünyada bu kadar fazla yer varken var olabileceğim tek bir yer bile bulamadım. Bu gece nefesimi yavaşlatarak karanlığın içine uzanıp gözlerimi olabildiğince açtım ve uzun zamandır beklediğim bir şey iç dünyama seslendi: ‘’Aslında hepiniz rüya görüyorsunuz.’’

                                                                                                   Güzin GÜZEY

1 yorum:

Bünyamin dedi ki...

Tebrik ederim yazı gayet akıcı ve sürükleyici