Bu gece de nefesimi yavaşlatarak
karanlığın içine uzanıp gözlerimi olabildiğince açtım. İç dünyamı bir çift
gözün yansımasından seyre daldım. Uykum vardı ama uyuyamadım. Uzun zamandır
beklediğim bir şey karanlığın içinden çıkıverecekmiş gibi sabahı beklemeye
başladım. Her neyse beklediğim acısa bile gözlerim var gücümle dayandım. Yattığım
yerden pencerenin koluna uzandım. Dünyanın son kıyısından geliyormuş gibi kesik
bir rüzgâr sevdi yanaklarımı. Somut bir elin dokunuşunu anımsadım. İki kişinin
ağırlığı çöktü birden karanlığa. Işık çok yetersiz geldi iç dünyama. Haddinden
uzun düşündüm bir süre, hiç düşünmemekten farksız geldi sonra. Bir anlam yoktu ki
karanlıkta. Varlığın gölge gibi esip gitti sadece odamda. Ruhumu okşayıp her rüzgâr
gibi yitip gitti bir anda. Gidişini anımsattı anlamsızca. Kızdım; hırçın
fırtınaya dönüştü ılık rüzgâr. Bu gece de hiçbir şey fark etmedi. Beklediğim sakin
geçen yalnızlıkken özlemin davetsiz bir misafir gibi iç dünyamı yokladı
pervasızca. Kurtulmak istesem bile bu karanlıktan, ayağa kalkamadım. Yakamadım
küle dönen şehrimin ışıklarını, derdini anlatamayan bir bebek gibi yine ağladım.
Yokluğunda anlam aradım, bencilce zamanı harcadım. Sonra açık kalan camdan
yansıyan ışıkla bir rüyadan uyandım. O fırtına aslında bendim, rüzgâra teslim
olup huzurla uykuya dalabildiğim o gece anladım. Uyandığımda aynadaki benliğimi
yadırgadım. Rüzgâr durulunca bir daha asla aynı kişi olamadım. Dünyada bu kadar
fazla yer varken var olabileceğim tek bir yer bile bulamadım. Bu gece nefesimi
yavaşlatarak karanlığın içine uzanıp gözlerimi olabildiğince açtım ve uzun
zamandır beklediğim bir şey iç dünyama seslendi: ‘’Aslında hepiniz rüya
görüyorsunuz.’’
Güzin GÜZEY
1 yorum:
Tebrik ederim yazı gayet akıcı ve sürükleyici
Yorum Gönder