Sayfalar

19 Haziran 2011 Pazar

Koca bey, Minik ve Sensizlik...



Ağaçlar da korkuyorlar mıdır karanlıktan? Dalları soğuk ve yağmurlu iken acıyor mudur canları köklerinden? Alıp başını gitmek isteyebilir mi bir ağaç, kaçmak aydınlığa doğru koşmak? Tüm dallarını güneşe çevirmek, ısınmak en derininden… Ağaçlar için de bu kadar zor mu sararan yaprakları yeşile çevirmek ve her dalında bembeyaz çiçekler açarken duyabilirler mi acaba mutluluğun kokusunu? Toprakta özlüyor mudur bir damla yağmuru benim seni özlediğim gibi? Belki de üşüyordur elleri yalnızlıktan…
Benimde üşüyordu ellerim sensizlikten… O heybetiyle koskoca ağaç bile içten içe çürüyerek korkutuyordu zayıf bedenimi çaresizlikten… Sonra sessizlik derken işte yine o yalnız kedi ağlıyor şehrin ıslak kaldırımlarında… Bakışları benimki kadar hüzünlü, tıpkı yağmurun damla damla yağması gibi akıyordu gözlerinden… Öylesine yorgun görünüyordu ki acaba o da korkuyor muydu bir şeyleri kaybetmekten?
İçimde her şey çok farklı… Diğerlerine göre bu minik aç ama fikrini sorsan boş ver açlığı bana biraz sevgi lazım der ince sesinden… Oysa sende her şey yerli yerinde… Bana olan sevginde, sessizliğinde, yalnızlığında hep olağan seyrinde… Oysa ne kadar özlüyor seni sol yanım… Kedicik kadar biçare umutsuz yüreğim… Ağaçlar gibi güçlü durduğuma bakma içten içe eriyor tüm sözlerim… Hayat bir olukta tıkanmış devam etmiyor… Hala nasıl oluyor da anlamıyorsun, açlığı da soğuğu da sen hiç hissetmez misin?
Burada akşamları hep aynıdır… Pencerem, koca beyin içeri uzanan dalları, sevgi yoksulu bu minik bir de sensizlik… Aslında pek çok kişi bağırıp çağırıyor ama hiç konuşan yok… Kaldırımlar hep ıslak, gökyüzü karanlık, ellerim hep soğuk ve herkes çaresiz… Bu şehir de terk edilince üşür mü? Ya da kapanır mı boşluğu birileri taşınınca rutubetli anılarına? Belki de sıkılmıştır beni dinlemekten bu dev gövde, yorulmuştur kedicik yalnızlığımı paylaşmaktan…
İçimdeki çocuk mu bu susan? İçimde her gün ölen umutlarım mı beni içten içe yaşlandıran? Bu taşınma fikri de nerden çıktı? Senin olmadığın tüm şehirler acıtır mı canımı? Kırılganlığın, çıplaklığın sokaklarında şemsiyesiz yürümek ıslatır mı kuruyan dudaklarımı?
Burada sessizlik hep aynı… Havada uçuşan sözcüklerin hedefi değil artık cümleler, onlarda çembere kısılmış tıpkı kaçamayan bu koca bey gibi kök salmış hatıralar… Yalnızlıkla boğulmuş boğazlanmış düşünceler minik gibi can çekişiyor sensizlikte söylenenler… Söyleyecek şeyler azalırken çoğalan cümlelerim, hiçbir şey söylememek için dizginlediğim dilim, kendimi giderek daha da özlem dolu hissetmek için yağan yağmurlar…
Beni bu uzun süre boyunca güçlü tutan kaslarım değil, ruhumun senle bütünleşen gücü… Zihnimi tazeleyen hep seni düşünme eğilimi ve kalbimi çalıştıran sana olan bu özlemim… İçimde her şey çok farklı diğerlerine göre ben çok yalnızım ama fikrimi sorarsan boş ver yalnızlığı bana bir tek sen lazımsın! …  Ne yağan yağmurlar ne minik ne de bu koca bey ... İyi geceler ruhumun o sonsuz ve büyük gücü...
                                                                                        Güzin GÜZEY

Hiç yorum yok: