Sayfalar

29 Ekim 2014 Çarşamba

Okumak, sorgulamak ve yeniden yazmak...



“Neden kitap okuruz?”

Soruyu okuyunca insiyaki olarak gülümsediniz, biliyorum. Aslında çok ciddi bir sorun bu. Öyle ki, bana Ernst Fischer’ın “Sanatın Gerekliliği” adlı kitabından bir pasajı anımsattı. Diyor ki Fischer:

“…Milyonlarca insan kitap okuyor, müzik dinliyor, sinemaya gidiyor. Neden? Oyalanmak, dinlenmek, eğlenmek istiyorlar demek, soruyu pekiştirmekten öteye gitmez. İnsanın bir başkasının hayatına, sorunlarına gömülmesi, kendini bir resim, bir müzik parçası ya da bir roman, oyun, film kişisi gibi görmesi, neden oyalayıcı, dinlendirici ya da eğlendirici olsun? Böyle gerçeklik dışı olaylara neden yoğunlaşmış gerçeklikmiş gibi tepki verelim? Ne tuhaf ve anlaşılmaz bir eğlencedir bu? Eğer yetersiz bir yaşayıştan daha zengin bir yaşayışa, tehlikelerden uzak yaşantılara kaçmak istiyoruz dersek, o zaman yeni bir soru çıkıyor ortaya: Yaşayışımız neden yeterli değil?”

Uzun zamandır paylaşmak istiyorum, zira her cevabın içinde yine soru bulmaktan kendimi alamıyorum.

Sizi bilmem; ama benim için roman karakterleri yaşayan insanlardan daha değerli bir kaynaktır. Sadece nefes alan dünyaya değil, tozlu sayfalara karışmış her karaktere baktığımda yaşam ile ilgili geniş bir tahayyüle sahip oluyorum. Bu karakterleri, Fischer’ın pasajından münzevi düşünemiyorum. Öyle ki insanı, kendini sürekli aşmak için çabalıyor görüyorum…

Meselen;

Balzac’a dokunuyorum. Félix de Vandenesse, içinde sevinçten daha fazla dert taşıyan bir adamın kendine yetme çabasını hissediyorum. Marcel Proust, Swann’ların Tarafı isimli eserinde yaşayışı yetersiz o kadar çok karaktere geçiş yapıyor ki; yazar olma hayalleri içinde bir çocuk, konumunu aşk uğruna reddeden bir adam, hasta olmaktan memnun bir hala vs… Sonra  Camus’ün Yabancısı… Düşünsenize, ismi bile belli olmayan bir adamın kader içinde çırpınışı…  Sanki “Pardon, adım …” diye konuşacak oluyor da, biri sözünü kesiyor ya da “Pardon, ben kahve istemiştim; ama siz çay getirdiniz” der gibi kinik bir adam, çizilmiş bir yazgıya razı geliyor… Örnekleri elbette uzatmak mümkün. Ancak hepsinin ortak bir amacı var ki; tıpkı operada sahne açılmadan önce çalan enfes bir orkestra melodisi gibi, bize ne yaşadığımızı ya da yaşayacağımızı önceden haber etmek…  

İşte tam da bu yüzden kitap okuyoruz. Özümüzde keşfettiğimiz gerçekliği aynada görmek, bu gerçeklikle baş etmenin yollarını daha önce tecrübe etmiş insanlardan ilham almak, dinsel, tensel, siyasal her türlü olguya ikna olmak, onaylatmak ve belki de karşıt görüşlerle tartışmak ve iki yönlü düşünebilmek için okuyoruz. Okurken Hamlet’i, Suç ve Ceza’yı, İnce Memed’i, Tutunamayanlar’ı tekrar yazıyoruz.

Okuyoruz; çünkü bize bir yıldız kadar uzak olan varoluşa ulaşabilmek için astronot olmamız gerekiyor ve hayal etmediğimiz takdirde bir uzay aracını kullanamayacağımızı hepimiz çok iyi biliyoruz. Hem ne diyor Oscar Wilde: “Sevgiyi besleyen hayal gücüdür; hayal gücü bizi bildiklerimizden daha bilge hissettiklerimizden daha iyi kılar.” Diğerlerinden farklı olmadığımızı görmek, yüksek duyarlılıkla sevmek, iyi bir insan olup iyi başka insanlar yaratmak, güzel olana dönüşmek için okumamız gerekiyor.  Tabi ki burada pörsük şiirselliğiyle insanların kaba ve yüzeysel yaşamlarını, onlara tekrar hatırlatmaktan başka görevi olmayan “çok satanlar”ı değil, hayatını ve varoluşunu sorgulayan ve okuyucuyu bu sorgulamaya devam etmesi için teşvik eden yazarları okumaktan bahsediyorum…

Her şeye yabancılaşmanın ve Fischer’ın tabir ettiği gibi kendine yetememenin ve yaşamı ıssızlaştırmanın sebebi de, aslında çok basit bir soruyu ciddiye almamak ile o kadar alakalı ki... Şunu hiç unutmayın, insanı insana anlatmanın en güzel yolu, güzel insanların güzel yazılarıdır…

Son olarak, Bergman hayranı olarak bir pasaj paylaşmak isterim ve akabinde size tekrar hatırlatmak istediğim bir soru var. Bergman diyor ki:

“Biz duygusal açıdan çok cahiliz. Bize anatomi, Pretoria’daki tarım, hipotenüsün karesinin dik kenarların karelerinin toplamına eşit olduğu gibi her tür boku öğrettiler. Ama insan ruhuna ilişkin tek bir şey öğrenmedik. Kendimiz ve başkaları hakkında kara cahiliz aslında…”

Şimdi sorabilirim; siz neden kitap okursunuz?  


Hiç yorum yok: