Bilinçli halimden itibaren
karşıma çıkan kişilerin somut ve kurmaca hallerini sorguluyorum. Bazıları resimli
dünyanın reel kahramanları olmaktan çok hayal dünyasının kusursuz yaratılmış
kimlikleri gibi çıkıyor karşıma, irkiliyorum. Yunan mitolojisinin kendisini
günümüze kadar muhafaza eden ruhu canlı heykellerini anımsatıyor yaradılışları.
Hebe’ninki kadar ihtişamlı bir gençlik, Deimon’unki gibi kıyas götürmez bir zekâ,
Apollo’nunki gibi şifalı bakışlar bahsettiğim sahiplikleri…
İnsan zihninin yazıdan çok
fotoğrafik imgeyi önce görmesi gibi hafızamda tutuyorum bu kişileri; fakat çok
rahat bir genelleme yapabilirim ki, somut benliklerinden soyut benliklerine
geçişimi imkânsız kılan bir karakter yapısına sahip olanda bizzat
kendileri. Bu yapıları ile içinde
yaşadığımız gerçekler dünyasının merak edilen kişileri olmaktan çok kişilik
hamurlarını başkalarının yoğurduğu, tabiri caizse birer roman karakterine
dönüşüveriyorlar benim için. Özetle demem o ki İnsanın bu fiziki kusursuzluğu
yaratmak için harcadığı yapay çaba, insanın duygu dünyasının odağı olan yüreğe
kara leke sürüyor ve haliyle bu karanlık benim bu insanların iç dünyasını
görebilmeme ve onlarla reel benliğimi paylaşabilmeme engel oluyor. Ancak
anlaşılması gereken çok önemli bir nokta hep atlanıyor; ‘’ insanın hayatta
rahatlığı için görünüşüne göre asıl önemli olan, içinde neler olduğu ve neler
bittiğidir.’’ Nitekim bu yazıyla
anlatılamayacak karmaşık bir tartışma konusu olmasına ve bunun bazı
istisnalarına rastlamış olmama rağmen bu genellemeyi yapmayı pekte sakıncalı
bulmuyorum.
Herkes kendi bedeninin içinde
olduğu kadar kendi bilincinin içinde de barınır ve dolaysız olarak sadece bu
bilincin içinde yaşar. Bu yüzden insanı görünüşüne göre algılamak ya da
insanlar üzerinde görüntü ile güzel bir etki bırakmaya çalışmak bana manasız gelir.
Mevki, zenginlik, güzellik herkese oynanacak bir rol verir elbet ama asla bu
role içsel bir farklılık eklemez.
Bu yazıyı neden yazdığıma
gelince; uzun zamandır zihnimde çözemediğim ön yargıların ve gerginliklerin
dışa vurumu diyebiliriz; ama daha çok tanıdığım birinin bana görünür
kimliğinden çok görünmeyen dünyasını anlatma cesaretinde bulunması ve onun
hakkındaki fikirlerimi alaboraya uğratması diyebilirim. Öyle ki bu insanların kendileri
için ne anlam ifade ettiklerine verdikleri bu önem benim için ejderha
karşısında dikilen bir şövalyeden daha cesur olduklarının ispatıdır. Yalnızlıklarını paylaşmak, ya da dış
dünyalarından çok iç dünyaları ile var olabilen bu insanların bende artısı
başkalarının gözünde olabilecek her şeyden daha önemlidir. Öyleyse yaşamda
mutluluğumuz için ilk ve en önemli olan, kim olduğumuzdur, kişiliğimizdir;
çünkü kalıcı olan budur ve tüm koşullar altında etkilidir. En azından benim
koşullarım altında böyle. Herkül gibi sıra dışı bir kas gücüne sahip olanları
değil, yaşama korkusundan ölüm trajedisine, aşk acısından ihanete, sevgi ve dostluktan
kine, hüzne, kedere, yalnızlığa, umuda ve mutluluğa kadar insan yüreğinde bin
bir türlü yer tutan bu duyguları paylaşabileceğim ve benimle paylaşacak olan
insanlara hayatımda yer vermek istiyorum ve saygılarımı sunuyorum…
Güzin Güzey