İnsanlıktan hala pay alamamış olanların bu kadar uzun yaşayabiliyor
olması evrendeki en şaşırtıcı şey doğrusu. Onlarla aynı havayı soluyunca sanki
bu insafsızlık size de bulaşacakmış gibi hissediyorsunuz ya bir de, durum
gerçekten içler acısı… Sanırsın herifler klavye başında dünya kurtarıyor. O
değil bulunduğum her ortamda çoğunluğun artık “insanlığı” hatırlamıyor olduğu
gerçeği çığ gibi büyüyor. Büyük kayıp! Amma velakin hiç farkında değiliz. Hayır,
“Taksi de şemsiye mi unutuyorsun arkadaşım” diye haykırası geliyor insanın. İnsanlığımızdan
bahsediyoruz sevgili okur.
İyi niyet çok acayip bir yüktür, sahip olamayan bilemez. İşte,
bu yüzden mütemadiyen kusura bakıyorsunuz. “Omuzların neden çökük?” gibi
manasız sorular soruyorsunuz. Bir avuç insan adeta atom parçalıyoruz. Kolay iş
mi sorarım? Hala Kafka ile dönüşmeye, Oğuz Atay ile öğrenmeye, Sabahattin Ali
ile hüzünlenmeye çalışan bir avuç azınlık, insanlığa var gücümüzle sahip
çıkmaya çalışıyoruz. Sonra ne mi oluyor? Allah’ın bir dangozu hayallerimizin
üzerine tüm kötü niyetini püskürterek bizi devirmeye çalışıyor.
Değişmeyeceğim, inat değil mi var gücümle direneceğim. Zaten
bizim kuşak direnmeyi çok iyi bilir. Hayat da bu gücü toplamam için beni destekliyorken
hazır... Demek istediğim minik detaylar, büyük resim… Tam vazgeçmişken
elinizden tutuyor, yorulduğunuzda arkanızdan pışpışlıyor. Bakın, Bursa’ya
gitmem gerekti, iş için… Kurumsal İletişim’den daha önce mail aracılığıyla
tanıştığım, sesini duyduğum; ama yüzünü göremediğim bir bayan ile tanıştım. Daha
önce Van’da çalıştığını, depremden sonra Bursa’ya geldiğini söyledi. “Özlüyor
musun?” dedim. “ Ben her sabah güneşli, açık mavi bir gökyüzüne uyanıyordum”
dedi. Gerisini zaten dinlemedim… Gayet iyi anlaştık. Bizzat kendisi beni
terminale bıraktı. Tekrar görüşmek dileğiyle vedalaştık. Sonra malum kürkçü dükkânına
geri döndüm. Ama bu sefer oldukça şaşırdım. İnsanlığı en son bıraktığı yerde
kokuşan canlının yukarıdan böcek olarak gördüğü bizlere sataşmak için çılgınca
yollar keşfettiğine tanık oldum. Başarısız olduğunu kabul edemeyen insanların
sonudur ne yapacağını bilememek, adeta çıldırmak… Ancak bu beklediğim bir tavırdı.
Benim şaşırdığım birilerinin ezilenlere arka çıktığını, savunduğunu görmekti.
Ondan sonra amiyane tavırla “Vay be! İnsanlık çırpınıyor olabilir, lakin henüz
ölmemiş” dedim.
Yaşadığım her yerde gözümün önünde tutuğum bir paragraf var.
Paylaşayım, "Sabrederek rahatla şüphesiz bu bir ibadettir. Tanıdığım en güzel insanlar, yenilgiyi,
acıyı, mücadeleyi ve kaybı yaşamış olan ve diplerden çıkış yolunu kendileri
bulmuş romantik ve anarşist olan insanlardır. Bu kişiler yaşama karşı
geliştirdikleri kendine has takdir, direniş, duyarlılık ve anlayışla; şefkat,
nezaket, bilgelik ve derin sevgiden kaynaklanan bir ilgi ve sorumlulukla
doludurlar. Güzel insanlar öylece ortaya çıkmazlar; onlar oluşurlar" der
Elisabeth Kübler-Ross. Sanırım daha iyi anladınız. Güzel insanlar haline gelmek
için yürüyenlere, güzel evlatlar yetiştirmeye çalışan temiz kalpli ebeveynlere
saygımdan asla vazgeçmeyeceğim.
Açıkçası bu dünyada kendim dışında herhangi bir canlı olarak
hayatımı idame ettirmek istemiyorum. Dışı insana benzeyen, içi kokuşmuş bir
mutasyon örneği sergilemek istemiyorum. Belki politik olmak o kadar da doğru
bir yol değildir ne dersiniz? Ben hala kendi olmayı başarabilen, dürüst
insanların kazandığı bir evrenin var olabileceğini düşünüyorum.
Bir gün gelecek ve biri omuzlarında bir şey var diyecek ve
çığ gibi büyüyeceğiz, inanıyorum. Çünkü birkaç densiz anlamıyor diye susmayı
tercih eden çok fazla “insan” var. İnsan kelimesinin içini ustalıkla dolduran,
bu dünyada yaşayan sevimli varlıklar… Onları tanıdıkça inancım daha da
alevleniyor…
O zaman kendisine pek yakışan bir tabirle, ‘Gerçeklik
Dilencisi’ lakabıyla anılan Oğuz Atay ile veda edelim. “Bu düzmece oyun sona
ermeli. Kendi benliğimizi bulmalıyız. Yol verip yakarmaktan vazgeçmeliyiz.
Rüyalarımızı gerçekleştirmeye çalışmamalıyız, gerçekleri rüya yapmalıyız. Çelişkisiz
dikensiz ve düzgün rüyalarımızı yaşamalıyız. Sözümüzün eri olmalıyız: Kırılacak
kafaları kırmalıyız. Bize acınmadığı için biz de acımamalıyız.”
Güzin GÜZEY
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder