Sayfalar

11 Eylül 2014 Perşembe

Sizi Göremiyorum


İnsan sürekli başkalarını değil, aynı süreklilikte kendini de izlemeli ve hatta derinlemesine incelemeli. Evet, bunu ısrarla söylüyorum; çünkü muhtelif yaradılışımızın sırını çözmenin bir tek yolu varsa o da, kesinlikle “öze bakmak.”

Hemen hemen her gün birbirini suçlayan insanlar, haklılığını ispat etmek adına yalan söylemekten çekinmeyen tanıdıklar, çıkışı olmayan bir yola girdiğinde sırrınızı açığa çıkarmaktan çekinmeyen dostlar, nereden geldiğini unutarak altındakileri küçümseyen patronlar gibi listeyi uzatabileceğimiz pek çok tiple bir araya gelmek zorunda olmamızın tek sebebi öze bakmaktan yoksunluk desem? Hatta öyle ki sadece mesafeli alanlarda değil, en yakınımızda, “aile”  kavramını tamamladığımız akrabalarımızla bile bu münasebeti yaşıyor olmamızın sebebi de, yine özü görmekten yoksunluktur…  Sanıyoruz ki insan, komplike bir varlık. Sanıyoruz ki bu hayatta bir “ben” var bir de “ötekiler.” Oysa bize geçici olarak tahsis edilmiş bir alanda “biz” olarak yaşıyoruz. Yani diğer insanları “ben”e ne kadar yaklaştırabilirsek, o kadar insan olabiliyoruz demek istiyorum. İnsanlar… Ah bir türlü anlayamıyoruz! Diyoruz ki: “Nasıl olurda benimle böyle konuşursun?” “Ben seni çok iyi tanıyorum. Bir konuşursam, Tanrılar,  yenilen devleri yanardağın altına hapsetmişler gibi yeryüzü sarsılır.”  “Ben karşımdakileri bir türlü anlayamıyorum.” vs.

Yauu ne oluyoruz?

Karşı tarafa alevleri püskürtmeden önce kendimize bakıyor muyuz? Aynı hataları bizler de yaptık mı, yoksa her şeyi unuttuk da arsızlaştık mı? İnsanları anlamak yerine suçlamak neden? Zahmet etmeyin, ben cevaplayayım. Bu hayatta herkes aynı çarkın içinde dönüyor. Çarkın dışına kendini atanlar yok demiyorum -bunlar dünyanın yedi harikası gibi yeryüzüne sınırlı sayıda serpiştirilen üstün yaradılışlardır ve farklılıklarından dolayı genellikle deli muamelesi görür ya da suçlanırlar- lakin büyük bir çoğunluk eşit duyuları ve eşit zekâyı paylaşıyoruz. Yani insanları anlamak o kadar da zor değil sayın okuyucu. Muhtemelen hayatın bir noktasında aynı şeyleri hissettiğin ve benzer deneyimler içinde bulunduğun insanı anlayamamaktan şikayet ediyorsun. Yarattığın "ben"in içinden sahip olduğun duyuları ve zekâyı güçlendirerek çıkabileceğini biliyor musun? Evet, nasıl mı? Bingo!  Üç deyince hepimiz "Öz'e bakıyoruz."

Ne demek istiyorum?

İnsanın sahip olduğu mevcut bilgi kaynaklarının içerisinde en güvenilir olanı kendi bedeni, kendi varoluşudur. İletişimimizin şekli de kendimizi tanıdığımız kadardır. Zaten demiyor muyuz; kendimize nasıl davranılmasını istiyorsak, öyle yaşamalıyız.  “Ben” yaratıp herkesi ötekileştirerek işin kolayına kaçıyoruz. Her zaman haklı olamayız, kabullenmek nedir bilmiyoruz. Bazen haklı da olabiliriz; ancak yeri değilse susmak kod adlı bir erdemin varlığını değerlendiremiyoruz. Kendi kirimizi kamufle etmek için başkalarını karalıyoruz… Kibir ve öfkeye tapıyoruz... Tüm bu davranışların tek sebebi var, kendimizi hiç tanımıyoruz!

Bir düşünün bir şarkı, milyonlarca insanı aynı duygu evreninde buluşturabiliyor ya da bir olgu düşünün, milyonlarca insanı aynı kertede öfkelendirebiliyor. Tüm bunların dışında ebeveynlere bakın, tek yerde üretilmiş gibi, çocukları için özneden yükleme aynı cümleleri kurabiliyorlar… Öz’ü yakalayın.

Nasıl mı?

Önce aynanın karşısına bir geçin bakalım;  yaptıklarınızı, yaptıklarınızın sonuçlarını ve yapacaklarınızı bir düşünün. Çünkü bunu başarabilirsek asla sathi davranamayız. İşte o zaman içimizden geldiği gibi değil, tefekkürden geldiği gibi konuşabiliriz. 

Neden yazdın ki bunları demezsiniz; ama ola ki dediniz, sadece insan olduğunuzu bir kere de olsa hissetmek istiyorum. İnsan nedir özlediğimde, Shakespare ya da Schopenhauer okumak ya da Bergman filmi seyretmek yerine sizinle göz göze gelmek istiyorum.

Sadece filmlerde, kitaplarda, dizilerde gerçek sevgiyi, nefreti, günahı, affetmeyi, inanmayı, beraberliği görmeyelim yauu! Birazcık çabalasak… Unutmayın ki, bazen minicik bir neden, müthiş bir etki yaratır. Sadece ufacık bir çaba, çok şey değiştirir. Artık kendinizden kaçmayın!


Hatalarınızı kabul edin, kendi özüne bakamayan bir gözle etrafı göremeyeceğinizi hatırlayın, özür dileyin, daha çok teşekkür edin ki daha mutlu sonlar görelim...