Günler hep aynı
mavilikte geçiyor. Havada asılı kalan her yaşanmış ama tamamlanmamış zamanlar
gibi günlerde öylece renk değiştirmeyi bekliyor. Belki biraz daha açık bir mavi
istediği belki laciverte yakın bir yok oluş beklediği; fakat bir değişiklik hak
ettiği… Bu arada günler demişken, sabahın geceye ya da nasıl istersen gecenin
sabaha kavuşması değil bahsettiğim; her biri birbirinin aynısı olan uzun bir
mavi… Köz haline gelmemiş, tam olarak
yitip gitmemiş tek düze bir yasamın kırılgan yansımaları. Dış dünyanın renkten
yoksun karmaşası, kafa karışıklığı belki sadece ama mavi. Neden mavi? Bunu
cesurca sordum benliğime. Sonra maviyi düşündüm; gökyüzü kuşların kanat
çırptığı belki sonu belirsiz bir okyanus ama en önemlisi biyolojik sınırlarımın
içinden çıkabilme gayretiydi mavi… Hangi tonu olursa olsun özgürlüğün parıltısı…
Yıldızların piyano eşliğinde dans ettiği asil bir lacivert ya da bitkilerin
suya bir kez daha vuslat ettiği özlem dolu bir yaz açığı, büyük balıkların
kibirli teşriflerini karşılayan bir ziyafet sofrası; ama ne olursa olsun tenin
zırhını kırarak düşleri atmosfere dağıtmanın hırsıydı mavi… İşte bu yüzden bekledim
tek düze günlerin geçmesini hiç kırılmadan, bu yüzden vazgeçmedim sonsuz
boşluğumdan. Karar ile eylem arasında sıkışmış kimliğimi örselemeden düşündüm
maviyi ve tonlarını. Belki bugün belki yarın ya da çok uzun yarınlar gerekir bu
kırılgan dönüşüm için yine de sendelemedim. Sonbaharın yaklaştığını hissettim,
benim mavimin toprak kokan, yaprak solgunu kokusunu duydum yakınlarda ve batırmadım
bu akşam güneşi kaybolmuşluklarımda… Kendi kimliğimi bulabilmek için kuruyorum
hayallerimi balkonun yosun kaplı panjurlarında. Bir aşkı hastalığa
dönüştürmemek için dalıyorum sonsuzluğa. İlk defa bir yazıyı kırbaçlayıp
düşürmeden yalnızlığa mavi günler diliyorum sana ve havada asılı kalmış
tamamlanmayı bekleyen tek düze rüyalarıma…
Güzin GÜZEY
Tüm yazılara güzel eşlik etmiştir: