Sayfalar

29 Mayıs 2012 Salı

PORTAKALLI KEK



Etrafımdakiler sürekli ne kadar mutlu olduklarından ancak asla huzuru bulamadıklarından bahseder ve şikâyet ederlerdi. İyi de ne demekti ki mutlu olduğun halde huzurlu olamamak? Sıradanlık gibi alışılagelmiş yaşantının verdiği o güvenli ve sonu belli lakin oldukça sıkıcı ve katlanılması gereken akışı mı? Kocaman yığınlar arasında detayları kaçırmak, bu yığınları her gün hayatımıza yeni birilerini dâhil ederek taşınamaz hale getirmek mi? Mekânlar, zamanlar, temeller arzularımızın ötesine geçtikçe daha da ağırlaşırdı üstelik… Etrafımdakiler akıllı insanlardı, tipik entelektüeller esasen, tek fark hiç okumamaları daha doğrusu okuduklarını anlayamamalarıydı... Yani demem o ki bu sıradanlık doğuştan gelen anlama ve anlatabilme dürtüsünü gizlemek ya da mümkünse yok etmekti de acaba bundan mıydı bu mutlu ama huzursuz tavır? Sanırım ben bu sıradanlığın haricinde bir yerlerdeyim; çünkü mütemadiyen ve bilinçli bir şekilde duvarın sıradanlık kısmında yer almak biraz bir sahnede oynuyormuşuz da ben seçimlerimi ve şartlarımı öğreneyim diye izlemek zorunda bırakılıyormuşum gibi saçma. Yine de anlattıklarımın bu kadar karışık olmasının sebebi akıl bulanması değil, gelişirken tam olarak çözemediğim sırların şimdilerde de aynı gizlilikle sürüp gitmesi. Kısacası bu içinde savrulduğum sıradanlık, sorduğum sorulara hiçbir zaman net bir yanıt bulamamdan kaynaklı… Gelişim derken nihayetinde büyük bir kızım artık! Modern dünyanın monotonluğu içinde, falanca konuda, filanca adreste ve ışık! , sahnenin tam da merdivenlerinde… Yani yaşadığımın yaşamam gereken olup olmadığını bilemesem de geride çok basamak bırakmış olarak buradayım. Üstelik başkalarının hisleri ile daha da anlam kazanan yüklerimle beraber… Arkadaşlarım gerçekçiydi. Asla rengârenk bileklikler ve örgülü saçlar ile sokaklara dökülmek barış getirmeyecekti… Ya da duman altı bir kafede sıradanlığını sorgulayan kadının kırmızıya boyalı dudaklarından dökülen mottolar dünya kurtarmayacaktı… Her çağ bir öncekinden daha sıradan olacak ve açtığım savaşta unuttuklarımı geri dönüp toplayamayacaktım… Mutlu ama huzursuz olmak işte tam olarak burada patlak verecekti… Hayatına yeni insanlar dâhil olurken mutlu olmak ama geride bıraktıklarının, eksik olanların içini hep huzursuz etmesi siz de anladınız mı? Bu fikre ne zaman kapıldım, neden sorgulamak istedim bilmiyorum. Başlarda aradığımı bulamayacağımı, ağlayacağımı ve dört duvar arasında ağlamaktan öleceğimi düşündüm. Sonraları elbette ağlamadım hatta kendi başıma yemek yaptım, duş aldım; yani inkâr ettiğim sıradanlığa kapılıp anlatacaklarımı toparladım… Bir de karar verdim; etrafımdakiler zamansızlıktan yakınırken aynı zamanda tüketim işini hızlandırıyorlardı. Zamanı umarsızca harcıyorlardı, hiç bitmeyecekmiş gibi… Şimdi her şeyin bu kadar farkındayken hala mutlu muyum bilemiyorum. Parayı, aileyi, aşkı, cinselliği, tüm duyguları bu kadar hızlı tüketirken ve sıradanlaştırırken hala mutlu ama huzursuz muyuz emin olamıyorum. Şimdi de doğanın bize verdiği içgüdüleri tükettiğimizden şikâyet ediyorlar. Bana kalırsa biz huzuru tüketiyoruz. Sadece en başında hayatın o ilk anında mutlu olabiliyoruz ve yaşadığımız her dakikayı onu harcayarak geçiriyoruz. Bu gece kendimle kalacağım. Portakallı kek yapacağım, en sevdiğimden. Fırına verip pişmesini beklerken de yavaş yavaş mutfağa yayılan kokusunu içime çekeceğim ve hiç unutmamaya çalışacağım. En azından bir hayat boyunca anılarımı hep ıslak tutacağım… Bence bu hayat huzur için biraz acı çekmeye değer… Afiyet olsun… 
                                                                                         Güzin GÜZEY

7 Mayıs 2012 Pazartesi

HERKES BENİ DİNLESİN!



Öncelikle, burayı sinsi sinsi takip ettiğinizi biliyorum. Olsun, ben de zaten bu yazımı tüm biz kızlar ve hayatımızda olan veya olacak olan ‘’Niyazi’’lere itafen yazıyorum. Buyrun, oturun asıl konuya birazdan başlıyorum ve şanslısınız ki kahvelerde benden… Niyazi sen de şu karanlık köşeye geç lütfen zira anlatacaklarım seni bizden daha çok ilgilendiriyor.
Evet , şimdi söyleyeceklerimi lütfen yanlış anla hatta sen en iyisi beni çok yalnız anla Niyazi. Kafan karıştı biliyorum ama şaşırmıyorum hatta sana hak veriyorum; çünkü yalnız anlamak zaten başlı başına çok yanlış bir iştir. Benim hikayemde tam bu noktada başlıyor işte Niyazi zira yalnızlığa sapına kadar inanan hatta hayatımda bir Niyazi olmasından daha mutluluk verici olduğunu sonuna kadar savunan bir kişi olduğumu sağır sultan dahil herkes bilir.Sen de beni bilirsin hep inanacak bir şeyler ararım, inanmadan yaşasaydık şimdiye kadar çoktan ölmüştük öyle değil mi? Gel gelelim ki sana da inanmak isterdim Niyazi. Sözcüklerin büyülü olduğunu düşünüp her gün on vakit havaya üflememeyi isterdim.Ne bileyim yalnızlık konusunda bu kadar idealist olmamak, kahveyi hayatımın her öğününe eşit dağıtmak çok isterdim…  Niyazi anla işte bir kere de! dediklerimi yapabilseydim bu blogda yazmazdım, izlediğim filmler içimi baymaz, okuduğum kitaplar insanı hayattan soğutacak cinsten olmazdı. Aynı ve benzer cümleleri tekrar edip, tutunamadığımı haykırmak için kelimeler yığını arasında boğulmazdım. Harfler üzerime çökmezdi.Odam bu kadar dağınık ve loş olmazdı işte… Şimdi senden bir şey rica edeceğim bari bunu yap Niyazi! Şu bloga şöyle boydan boya bir göz gezdir. Hah! Gördün mü ? Seçtiğim kelimeler sessizlik, karanlık, umutsuzluk da olmazdı. Hayata ve pek tabi sana daha çok yakışan umursamazlık, boşvermişlik, kahkahalar üzerine tonlarca cümle biliyorum oysa ki… Umursuyorum lanet olsun ki şu an bir şeyleri anlatabilmek adına bu kadar insanın önünde kelime oyunu yapıyorum! Hayatı ve seni hala umursuyorum da benim inandıklarım hiç sana gelmiyor Niyazi!Sen şimdi söyleyeceklerini bir içinde tut ben kızlara bir iki laf edip veda edeceğim arkamdan bol bol konuşursunuz zira sen de fazlasıyla seversin atıp tutmayı ama olmadı bu sefer yakaladım Niyazi!
Kızlar,bir Niyazi bütün cazibesiyle gelmiş, tatlı ama yalan sözleri ile hayatınıza girmiş ve hipnoz durumundan bir türlü çıkamıyor olabilirsiniz. Korkmayın! Tüm bu anlattıklarıma rağmen hala bu modda kalacaksanız en kısa zamanda uzman bir kişi ile görüşün benden uyarması.Uzatmadan,sizi sıkmadan son kelime oyunlarımı yapıyorum zaten kahvemde bitti. Öhööm! Evet! Şimdi bilin ki hayatınızdaki Niyazi diğer Niyazilerden kati surette farklı değil.Eğer bu adam sizi göklere çıkarıyorsa bile üzgünüm kötü haber ama şu karşınızda oturana bir bakın işte bu adamla berabersiniz. Unutmayın ki sizi seven biri için herhangi bir eylemde bulunmak iç güdüseldir.Bir karşılık veya bir  kuru teşekkür için bile değil sadece sevgi için bir el taşın altına konur. Bir Niyazi zaten yapması gereken bir şey için ‘’ben senin için çok şey yapıyorum ama sen bir teşekkür bile etmiyorsun’ diyemez. Aşk sözlüklerde okunduğu gibi yaşanmaz. Niyaziler, arkadaşınız size gelip ‘ben onun için her şeyi feda ettim ama bitti’ deyip sızlanıyorsa dinlemeyin boşuna beyin hücrelerinizi zedelemeyin; alın tuvalet terliğini ve girişin, benden size izin. Sinemaya gitmek, yemek yemek, facebookta on kişiye aşkınızı tastiklettirmek elinden geleni yapmak olmadı, olamaz, olmamalı! Mecnun gibi dağları delmek bile destandan öteye gitmez.
Herkes! Ben bu kapıdan çıkınca biri için gerçekten ne yaptığınızı, onu onun kendini size anlattığı gibi algılayıp algılamadığınızı ve paylaştıklarınızın ne kadarının içinizden geldiğini ha! bir de kelimelerinizin kalbinizden mi yoksa konuşma özelliği bulunmayan başka yerlerinizden mi geldiğini uzuuun uzuun tartışın olur mu? Ben uyandım, uyumayın artık uyumayın ki rüya görmeyin, gerçeklere dönün. Kendinizi bir Niyazi’ye ihtiyaç duymamak adına geliştirin, ama olur da bir gün beyaz atlı bir Niyazi bulursanız onu bir de benim için öpün. İyi uykular değil gözler açıldıysa iyi yolculuklar efendim…

Not1: Sana inanmaktansa öküze inanmak istiyorum Niyazi zira daha gerçek!
Not2: Kahve sütlüde içilir hayatını kendinize zehir zıkkım etmeyin!
Not3: İnsan kendini en iyi kendi ile yolculukta tanır. Hemen bir bilet alın.
                                                                                                                                    Güzin GÜZEY