Sayfalar

10 Şubat 2012 Cuma

Yatak Altı Canavarı


 Hayallerim kayboluyor bu aralar, bir yatak altı canavarından şüpheleniyorum…Gözlerimi karanlığa kapadığım, uykuya zar zor teslim olduğum vakitlerde ortaya çıkıyor ve çalıyor rüyalarımı sanki… Odanın muhtelif köşelerinde pusuya yatıp bekliyor olaması da muhtemel tabi… Neşem kayboluyor bu aralar, bir yatak altı canavarının kahkahalarından duyuyorum pembe rüyalarımın umutlarını… Pusuya yatıyor ve izbesine her gece bir düş taşıyor sanki, tek tek eskiyor, hatırlanamaz hale geliyor yaşananlar… İlk gidenler uzaktaki anılarım oluyor, bana ziyaretleri kesiliyor yavaş yavaş…  Bilinç altımda arıyorum , soruyorum kalbimin odalarına , kendi yarattığım komşularıma ama ne gören var ne duyan düşlerimi, düşüşlerimi…  Aynı olay her gece bir döngü şeklinde tekrar ediyor ve daha da yozlaşıp sığılaşıyor her şey… Umarsız kayboluyorum , istemden kaybediyorum değerlerimi… Acımasız bir canavar her gece biraz daha büyürken giderek küçülüyorum dört duvar yalnızlığımda… Bazen düşünüyorum bu canavarın benimle ne alıp veremediği var ama cevabını bulamadığım sorular arasına bir yenisini daha eklemekten öteye gidemiyor ve sessizlik… Uzaktaki anılarımı neredeyse hiç hatırlayamadığım bu tükenmişlikte ikinci sırayı yaşamaya fırsat bulup yaşayamadıklarım alıyor… Keşkeler de kayboluyor umarsızca… Oyunlar ve oyunlar geliyor dört nala zihnimden bu sefer gözlerimin içine baka baka çalıyor düşlerimi, canım yanıyor bir o kadar güçsüz engel olamıyorum benden sökülürcesine alınışlarına… Sonra en derinlere ulaşıyor , sandıklar da biriktirdiğim o anlara… Kalbimi kızgın demir gibi cızlatan yaşanmışlıklarıma… Çaldıkça çalıyor benden ve hiç doymuyor göz yaşalrıma… Sessizlik, cızırtı ve uğultu üçgeninde dönüyor vicdanım… Rüzgarlar sağır eden bir melodi üflerken penceremden göz göze geliyorum yatak altı canavarı ile… Beyaz. Dışarısı bembeyaz, tıpkı çalınan düşlerim gibi, kalbimin boşalan odaları gibi tertemiz ve sessiz… Saate bakıyorum sabah oluyor… Senelerden sonra ilk kez anılarımla beraber canavarda beni terkediyor… Bir gün bekliyor, soluğumun ortasında. Çıkaramıyorum sabahı. Gündüzlerde unutulanların yanına gidiyor...Hatırlamıyorum, hatırlayamıyorum… Sahi neydi yaşananların adı? 
                                                                                        
                                                                                                      GÜZİN GÜZEY                   

8 Şubat 2012 Çarşamba

Ab-ı Hayat


Dürr-i Cânımı  gördüm bugün hayallerimden bir yüz ister… Olur olmaz tüm düşlerimin etrafını tavaf eder, sonunda kokusu kalır hayali çeker de gider… Sureti yok yanımda bir de kalbimden akıl ister… Ey bülbül sen söyle bu gül benden ne bekler de böyle ızdırap eder… Dürr-i Cânımı gördüm bugün gözlerimden  yaş  siler… Uyurdu bu can uyandı, tutuştu şimdi kül olmayı bekler… Felek çevirmekte çarkın varsın dönsün, güzel bir yürek de bazen peyam-ı hasret ile sendeler… Ey bülbül bari sen söyle bu dünya da ab-ı hayat vardır diyen  her daim yalan söyler… Yine de gel gönülümüm  Dürr-i Cânı incinme benden… Kalsın kokum ellerinde lakin kalksın mesafeler  ahir aşk yolumdan… Lüzum yok zaten gönül yok dayansın bu hasrete ey divane bari sen etme aşkımı afak da bir virane… Özlem yakın, sen yakın aşık olan zaten kıyar bu cane…  Ne diller dökerde gül bülbül yine direnir dikenlere boşa her çare… Çaresiz sularım bende gönül çiçeğim büyür başı efkâr-ı aliye… Gözlerimden aktı deryalar gibi yaşım benüm deli kalbim ipsiz sapsız virane… Dürr-i Cânımı  gördüm bugün benden bir Mecnun ister… Ne buyursa ferman lakin bu gönlü hasret besler… Etme eyleme fani gönül yolunda can u baş biler…  Derviştir bülbüller güller hep kalbim dinler… Yol erkan bilir de yine de kapından döner… Şimdi söz dua vaktidir; çünkü fazla söz ne hacet ister… Üstelik zavallı utangaç bir derviş duadan başka ne bilyakîn de söyler?
                                                                                             GÜZİN GÜZEY