Sayfalar

25 Mayıs 2011 Çarşamba

Kara Bulutlar...


Yağmurlar düşüyor pencereme şehrin ışıktan yoksun sokakları hafızam kadar karanlık… Hatırlayamıyorum bu kaçıncı karanlığa dokunuşum, ıslak hecelerde gözyaşlarım… Sessizlik sinsice yaklaşıyor rüzgârla beraber… Sensizlik bedenimi sarıyor üşütüyor yıldızsız geceler… Gözyaşıma bulanmış kaldırımlar… Yağmura dokunuyor ellerim ıslak ve serin… Issız geceler vuruyor yüzüme savruluyor anılarım uzaklara… Taşıyamadığım bir sürü yükün altında eziliyor omuzlarım… Her şey üstüme geliyor karanlıkla beraber… Kaçamıyorum olan biten mecburiyet yüklüyor ayaklarım olduğum yere çakılı kıpırdayamıyorum...  Sadece izliyorum yağmurla beraber akıp giden düşüncelerimi… Kapatmak istiyorum yağmurlara tüm perdelerimi ve görmemek…  Ne ıslanan gözlerim ne üşüyen ellerim ne de rüzgârla savrulan bu saçlar bana ait değil…  Bütün uzuvlarım aciz ruhumun somut birer yansıması… Sebepsiz atıyor kalbim sana doğru, sızlıyor içimdeki boşluk geceye doğru…  Islanan kelimelerim ağırlaşıyor dudaklarımda haykıramıyorum yalanları yüzüne… Tozlu raflarda saklı artık gerçekler... Çamura bulanmış tüm sahte zaferler… Hissedemiyorum… Ne bir kahkaha var boş duvarlara çarpan ne de bir gözyaşı kanepemi ıslatan… Anlatamıyorum içimden geçenleri ben bile anlayamıyorum seni sensiz sevişleri… Gitmek istiyorum kendimden, bu yalnızlığımdan…  Ayak seslerimi duyuyorum bir tek bir de başımın üstünde ağlamayı bekleyen kara bulutlar umut taşımaktan çok uzak…  Yağmurun hüznüne karşılık toprağın sevincini paylaşıyor sensiz manzaram… Zıtlıklara karşı ayakta duruyor tüm çabam…  Ruhum yıkanıyor her damlada…  Belki de kendimce dindirmeye çalışıyorum kimsesiz yağmurları…  Karanlığı ben çekiyorum aydınlığın içinden… Yaşanmış ama yaşanmamış sayacağım bir gün daha yaratıyorum saatlerden… Yağmurun sesi günümü dolduruyor, rüzgâr fısıldıyor kulaklarıma sen yerine…  Sonbahar hüzün olmasın desem de bekliyorum seni her yağmurda yine penceremde… Olsun özgür bırak sana sessiz serzenişlerimi… Güneşle konuşanlar yağmurumda seni duymasınlar…  Yağmura karışırken gözyaşlarım bendeki seni hiç anlamasınlar…
                                                                      Güzin GÜZEY

24 Mayıs 2011 Salı

Masal



Masalların en güzel yanı; tam da her şey bitti sanırken, yaşamın yeniden başlayabilmesidir.  Sonlar gerçekten yeni bir başlangıç oluverir hayat masalında da… Canlanır kimlikler bir varmış bir yokmuşlar da… Kendini bulur her bir hayal gerçekliğin kapısında…  Yıldızlar dökülür yeryüzüne gecenin karanlığından, bir kuş uçar yüreğinin erişilemeyen bahçelerinden kanat seslerini duyarsın benliğinin sessiz sokaklarında…  Hayat masalıda böyledir işte bir yolunu şaşırmış olursun aşkın sol tarafında… Hayal gibi görünen gerçekler dört bir tarafında… Sesin sahibi yorulmadan anlatır heycanı kulaklarında… Masallarla örülü bir duvar, arkasında ne olduğunu bilmeden her gün her dakika duvarı aşmaya çalışan bir hayat, hayata şekil veren olaylar, olayların içinde yorgun insanlar… Sadece ihtimallerle tırmanan bir çaba… 
Masallarda insanı ateşe atarlar cennette, kavuşamamanın ateşi yakar aşkın bahçelerini … Kilitli kapılar ardındadır arayıpta bulamadığın bi türlü ulaşamzsın gerçeklere, ordadır da sen dokunamazsın… Masallarda herşey çok kolaydır aşk dışında…  Masalların sonunda ölen devler, cadılar, cinlerde birer aşk kurbanıdır aslında… Hiç düşünmezsin dinlerken neden kötüdürler? Masallarda kazananlar hep iyiler midir acaba? Hayat masalıda böyledir işte bilinmeyen bir yolun gezgini oluverirsin korku damarlarında… Kürekleri olmayan bir sandalda meçhule ilerlemeye benzer arayışların…  Küçücük bir fırtınada sulara devrilir anıların… Islak olan rutubetli tahtalar değil yüreğinden akan gözyaşların…
Masalların en güzel yanı; karanlığın bir aydınlığı, her yolun bir sonu olmasıdır aslında… Yağmur sonrası açan güneşin getirdiği gökkuşağı misali yeniden hayat bulur sonlar yeni başlangıçlarda… İşin doğrusu anlatılmaz her masalda…Hayal gücün kadar yaşarsın bu başlangıçlarda… Bir  dinleyici bulduğu vakit seslerin kıymete bineceğini bilirsin ya hiç bitmesin istersin yolun sonlarında… Hayat masalı da böyledir işte… Tesadüflerden bir dilim düşer senin de payına…
Masalların en güzel yanı; dinlerken büyümeyi reddedebilmendir mesela… Nefessizliğe son bi gayret hayata bir renkli dokunuş gülen dudaklarda… Meraklı bir çocuğun bakışı olur bekleyişler masallarda…  Yaşlanmak yoktur yaşadığın dünyada… İnkarı seçen suskunluklar, dilsiz kalmış dokunuşlar,maviye hapsolan özgürlükler kadar yeşile koşmanın coşkusu çocuk ruhunda… Hayat masalıda böyledir işte tanıyamazsın kendini canlanır kimlikler bir varmış bir yokmuşlarda…
Masalların en güzel yanı; gökten üç elma düşmesidir aslında… Biri sana biri bana biri de  ne anlatmaktan ne de dinlemekten vazgeçmeyecek olanlara…masalınız hiç bitmesin…

                                                                         Güzin Güzey 

23 Mayıs 2011 Pazartesi

BOŞLUK




Ne kadar boş söylenen tüm cümleler ardına saklanmış sahte kelimeler… Gerçekliğin varlığını unutturacak kadar başı boş söylenenler… Hiçbir şey duyamam böyle zamanlarda boşluğa uçurduğum sadece içimden geçen serzenişler…  Kaya kadar sert bir zamanda hissetmek… Donuk… Anlamsız… Benim tarafımdan bakabilcek bir göz yokken ne kadar da çaresiz üstelik , şahidi olmayan cümleler… Gardını indirmiş bir ben nasıl hissedebilir bunu?… Bu zamandan sonra nasıl yürünür bu saçmalıklarla sonu olmayan ıssız yol?…  Orada birisi yok ulaşılacak ya da bir cümle yok hafızmada henüz yazmadığım… Ne demeliyim? Kalbim olmadan yaşamak mı ? bana nedenler sunabilir misin seni yazmam için?… Kurtar beni kafama örülmüş saçmalıklardan, üstüme dökülmüş ıslak yalanlardan…  Derin kaygılar kemiriyor insan yanımı… Acımasız dünya tutmuş kollarımdan çekiştirmekte…  Bu kelimeler hangi dille yazılırsa yazılsın çıplak… Renkler birbirine girmiş beyaz artık siyah kadar karanlık…  Sözler var biriktirdiğim içimde saklı cümlelerim… zamanı gelince dökülecek saklanan yıldızlarım…  Eğer yıldızlardan  bakarsam sana bir karınca kadar ufaksın anla lakin çaresiz dizlerimin üstünde hüzünle karışık bakışlarım…  Nasıl yazabilirim bu gerçek acıyı? Kelimelerim demirden leblebi yutkunamıyorum… Nasıl hissedebilirim yüreğimle gülmeleri başkalarına vermişken… Kendim olmaktan vazgeçtim bana kendi tarafımda olmayı öğretme… Yenilgilerden oluşan yalnızlığıma gölge oluşturma artık… Sen de yoksun hiç olmadın sadece bana çok yaklaştın…  Nefsin iplerini koparamadan düştün ruhuma, mantığımdan geçemedin ruhumun içinde barınan tüm duygular artık çok uzakta…  Bekleme boşuna cümlelerim sessiz… Bunca gürültünün altında ezilmiş bu aradığım sessizlik bulduğumla aynı değil… Bulduğumda zaten sessizlik deil içimi kemiren kuru gürültüler… Sen sadece hissederek yığdın boş cümlelerini avuçlarıma… Sanki benmişsin ya da aslında kocaman bir senmişsin gibi… Nasıl hissediyorsun sen de benim gibi bomboş mu? Donuk… Anlamsız…  Kimse anlayamaz beni sende öyle… Biz yolumuzu kaybettik…  Artık daha fazla yazamam… Karalayamam saçmalıkların üstünü renksiz kalemlerimle… Benliğimle olan savaşı kaybettim seninle beraber… Şimdi yeniden kendim olana kadar ve yeniden hissedene kadar bizi küsüyorum edebiyatıma…